NOT: Bu sayfadaki içerik Tarihine göre düzenlenmiştir. 

 

  6 Mart 2009dan beri tutuklu olarak yargılanıyor...


Ergenekon soruşturma kapsamında gelişmeler, suçlamalar, iddialar, vs...

Mustafa Balbay 1 Temmuz sabahı Ümraniye soruşturması kapsamında Ankarada oturduğu evinde polisler tarafından gözaltına alındı. Polisler Balbayın oturduğu evde ayrıca o gün geniş çaplı bir arama yapmıştır . Arama yapıldıktan sonra Balbayın bilgisayarına el konmuştur ve sivil polislerin eşliğinde  evden çıkarılmıştır. 
Susma hakkını kullanarak 5 Temmuz 2008 günü mahkeme tarafından sonra yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Balbay mahkemeden çıkarken kendisini bir ''terör yaralısı'' hissetiğini belirtmiştir. 



5 Mart 2009 tarihinde Mustafa Balbay sabahleyin yine Ergenekon soruşturması kapsamında ikinci kez gözaltına alınmıştır. 

6 Mart 2009
tarihine mahkemece hükümeti düşürmeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklanmıştır. 

12 Mart 2009
tarihinde tutuklanmasıunın ardından medya dünyasının yaklaşık 70 kadar tanınmış ve ünlü gazeteci ve yazar tarafından Istanbulda Cumhuriyet Gazetesi önünde  Balbaya destek amacıyla onun kitapları imzalanmıştır.

16 Mart 2009
tarihinde www.tempo24.com.tr adlı internet haber sitesinde yayınlanan ve Mustafa Balbayın bilgisayarından elde edildiği öne sürülen günlüklerinde, Balbayın İlhan Selçuk ve diğer Cumhuriyet gazetesi yazarları ve bazı komutanlar ile birlikte 2000-2005 yıllar arasında askeri darbeyi amaçlıyan planlar yaptığı iddia edilmektedir. 

18 Mart 2009
tarihinde  Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Mustafa balbaya  ait olduğu iddia edilen günlüğü, TBMM gündemine taşıyarak bu günlüğün ona nasıl ait olduğuna nasıl ve hangi delilerle kanıtalanacagına öğrenmek istedi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın bu konuda yanıtlaması istemiyle bir soru yöneltmiştir: 
Halen tutuklu bulunan Mustafa Balbay'ın bu konuda ifadesi alınmış mıdır? Halen açıklanmamış bir iddianamede yer alan bu günlükler, kimler tarafından basına sızdırılmıştır? Sorumlular hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? 

24 Mart 2009
tarihinde Mustafa Balbay avukatı aracığıyla bir açıklama yapmıştır. 
Kendini ait olduğu iddia edilen günlüklerle ilgili böyle bir yorum yapmıştır: 
"Medyada tartışılan şekilde bir günlüğüm yoktur. Birbirinden farklı notlar montaj yapılarak birileri tarafından işlenmiş, yorumlar eklenmiş ve tahrif edilmiştir"



Ergenekon hakkında yazımızın bilgileri bu kaynaktan alınmıştır 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Balbay.

 

 

 



   Mustafa Balbay'ın savunması 

 

İkinci “Ergenekon” davasının tutuklu sanığı Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, hakkındaki suçlamaları reddederek, “Halkı değil silahlı isyana, silahsız isyana bile teşvik etmedim.” dedi.

Balbay, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada önce yazılı savunmasını mahkeme heyetine sundu.

Ardından sözlü savunma yapan Balbay, bilgisayarından çıktığı iddia edilen notlarla halkı hükümete karşı isyana teşvik edildiğinin belirtildiğini ifade ederek, “Suçlamaların tümünü reddediyorum. Halkı değil silahlı isyana, silahsız isyana bile teşvik etmedim” dedi.

Laik ve demokratik bir gazeteci olduğunu ifade eden Balbay, yazdığı 5 bin makale ve 23 kitapta terör örgütü ile ilgili bir şey bulunmadığını dile getirdi. Kendisine ait olduğu iddia edilen belgelerin gösterilmediğini, savcının izni olmasına rağmen bilgisayarının imajının verilmediğini anlatan Balbay, bunlarla ilgili savunmasını belge başlıklarından yola çıkarak yapacağını kaydetti.

Balbay, kendisinden elde edildiği iddia edilen notlardan iddianame hazırlandıktan sonra haberi olduğunu vurgulayarak, bu notların montajlanarak özel olarak hazırlandığını ve kasıtlı bir şekilde yapıldığını savundu.

“Medya mahkemesi kuruldu” diyen Balbay, “İddianame bir anlamda idamnamedir. Bu salon 'dar be!' desem, 'Balbay darbe' dedi diyecekler.” şeklinde konuştu.
Balbay, savunmasını mesleki ve hukuki olarak iki bölümde hazırladığını, kendisinin daha çok mesleki savunma yapacağını belirterek, “Gazeteci yaşadığı çağın tanığıdır. Savcılar beni yaşadığım çağın sanığı yapmak istiyor. Bu notlar bir gazetecinin mesleki yatak odasıdır. Notların hiç bir zaman belge değeri yoktur. Gazeteci kendisi için anımsayacağı şekilde tutmuştur. Bu notların hiçbir şekilde delil değeri yoktur. Kesilip, biçilerek özel olarak oluşturulmuştur. Gazetecilikte hesabını veremeyeceğim hiçbir şey yoktur” dedi.

GAZETENİN TERÖR MERKEZİ OLARAK GÖSTERİLDİĞİ İDDİASI

Gazetecilik ödülü aldığı dört haberinin kendisine bu iddianameyle ceza olarak sunulduğunu ifade eden Balbay, Cumhuriyet Gazetesi
Ankara bürosunun telefonunun kendisininmiş gibi gösterilerek telefona ait görüşmelerle suçlama yapıldığını anlattı.

Balbay, şöyle devam etti:
“İddianamede Cumhuriyet Gazetesi bir terör merkezi olarak gösteriliyor. Darbe dönemlerinde bile bu suçlamayla karşı karşıya kalmadık.
Gazete bir terör üssü, İlhan Selçuk ve Balbay da bu üssü yöneten kişiler olarak gösteriliyor. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile yaptığım görüşmeler iddianamede yer alıyor. Sezer'in mesajlarını şüphelilere ilettiğime dair bir bulgu yoktur. Cumhurbaşkanlığı makamının terör örgütü tarafından kontrol edildiği imasında bulunuluyor. Sezer ile 11 görüşmem var. Cumhurbaşkanı, devletin en tepesindeki kişidir. Eğer altındaki kurumlardan birine mesaj gönderecek olsa bunu aracı kullanmadan da yapabilir. Cumhurbaşkanıyla görüşmek bir gazetecinin gücüdür. Bunun bir suç haline geleceği 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi.”

MESLEKİ YAŞANTI

Daha önceden gazeteci-yazar, gazeteci-yayıncı ifadelerinin kullanıldığını, ancak bu iddianame ile “gazeteci-terörist” ifadesinin ilk defa bu iddianamede yer aldığını belirten Balbay, yazdığı 23 kitabın altı tanesinin belgeye dayalı olduğunu kaydetti.

Meslek yaşamına başlamasıyla ilgili de bilgiler veren Balbay, Basın Yayın Yüksekokuluna girdikten sonra düzensiz olarak günlük tutmaya başladığını, ancak 12 Eylül döneminde bunların yakıldığını söyledi.

İzmir'de hayali ihracaat olayına ilişkin yaptığı haber nedeniyle 1987 yılında İzmir DGM'de tanık olarak ifadesine başvurulduğunu belirten Balbay, “O dönemden sonra, deyim yerindeyse belgeye dayalı haberciliğin tadına vardım. 1987'de o iddianameyi hazırlayan savcılar, bugünkü iddianameyi hazırlayan savcıların mantığıyla hareket etseydi, belki de beni tanık değil, sanık sandalyesine oturtacaktı.” diye konuştu.

Gazetecilik mesleğinde kurulamayacak ilişki olmadığını ifade eden Balbay, aktif gazetecilik yaptığını, iki kez siyasete girme teklifi aldığını, ancak bunun bir gazetenin Ankara Temsilcisi olduğu için duyulmasından korktuğunu kaydetti.

Maaşı ve telif gelirlerinin dışında hiçbir geliri olmadığını, Ankara Valiliğine de 1995-2000 ve 2005 yıllarında gelirini ve varlıklarını bildirdiğini ifade eden Balbay, gazeteciliğini hiçbir çıkara dayanmadan yaptığını, maaşı ve teliflerin dışında da mesleğini hiçbir çıkara alet etmediğini vurguladı.

Balbay, iddianamenin 985-989'uncu sayfaları arasındaki “Deliller ve Hukuki Durumun Değerlendirilmesi” bölümünde yer alan tüm suçlamalara cevap vereceğini belirterek, saptadığı 18 suçlamayı anlattı.

Bu 18 suçlamanın tümünün gazetecilik faaliyetlerinin parçası olduğunu ifade eden Balbay, Jandarma Genel Komutanlığında tutuklu sanık Levent Ersöz ile yaptığı görüşmenin kendisinin haberi olmadan, hukuk dışı olarak kayda alındığını söyledi.

O dönemdeki duruma göre terör konularının ilgili birimlere sorulması gerektiğini ifade eden Balbay, “Bugün Ankara'da görev yapıyor olsaydım, bu belge tartışmalarını da Genelkurmay'a soracaktım.” dedi.

Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk'un tüm gizli görüşmelerinin sekreteryalığını yaptığı ve bunları şifreli olarak bilgisayara not ettiğinin ileri sürüldüğünü anlatan Balbay, “İlhan Selçuk benim Ankara temsilcisi olduğum gazetenin başyazarı, yayın kurulu başkanı ve imtiyaz sahibidir. İlhan SelçukAnkara'ya geldiğinde devletin üst kademesindeki kişilerle görüşmelerine benim de katılmam anlattığım mesleki ve kurumsal bağlar nedeniyledir” şeklinde konuştu.

 

“(GENÇ SUBAYLAR RAHATSIZ BAŞLIKLI HABER) BU HABER İDDİA EDİLDİĞİ GİBİ HİÇBİR PLANIN PARÇASI DEĞİLDİR”

Balbay, “Genç Subaylar Rahatsız” başlıklı 23 Mayıs 2003'te yayımlanan haberinin darbe planlarının parçası olduğunun iddia edildiğini belirterek, “O gün, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı 1,5 saat görüştü. Ben o görüşmenin içeriğini alıp haber yapıyorum. Haberimde, Genelkurmay Başkanı'nın Başbakan'a söylediklerini yazmışım. Bu haberle ilgili olumlu-olumsuz pek çok tepki aldım. Bu haber iddia edildiği gibi hiçbir planın parçası değildir” diye konuştu.

Mustafa Balbay, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, eski Başbakan Abdullah Gül, eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, eski Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ile yaptığı görüşmeleri “Ergenekon terör örgütü”nün ayarladığı şeklindeki bilgileri tümüyle reddettiğini söyledi.

Balbay, “Görüşmelerimizin nedeni, gazetenin borç batağında olmasıymış. Borç içinde olmamız bizim gücümüzdür. Namerde boyun eğmememizdir” dedi.

Davanın tutuklu sanıklarından eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ile 2004 yılında tanıştığını kaydeden Balbay, ART televizyonundan ayda 500 TL, sendikanın dergisinden de yazı başına 1500 TL aldığını ifade etti.

Balbay, gazeteci Cüneyt Arcayürek'in kendisi için tanıklık yapmak istediğini de anlattı.

“Cumhurbaşkanı'nın atamalarını kontrol ve takip ettiğim söyleniyor” diyen Balbay, “Eğer üst düzey yöneticilerin koordinasyonunu bir gazeteci yapıyorsa, o devlete yazık veya ne mutlu o gazeteciye. Eğer bu makamların koordinasyonunu bir terör örgütü sağlıyorsa, o zaman o devlet bitmiş demektir” dedi.

 

'İLHAN SELÇUK'UN UĞRUNA ÖLÜRÜM'

Balbay, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk'tan çok şey öğrendiğini belirterek, şöyle devam etti:

“Selçuk'la kimi görüşmelerimde küçük küçük notlar tutmuşumdur. Onlar da çok farklı anlamlarla sunulmuş. İlhan Selçuk'la görüşmelerimin terör faaliyeti olarak değerlendirilmesini reddediyorum. İlhan Selçuk'a çok büyük bir sevgi ve saygı duyuyorum. Uğruna ölürüm. Ama benim gazeteciliğim Selçuk'tan bağımsızdır. Ben terörist olarak addediliyorum. Bu çok ağır bir suçlama. Bu benim adım adım öldürülmemdir. Bir ülkenin devlet başkanlarıyla görüşmek ve yazmak suç ise gazeteci kimdir? Bu iddianamenin en mağdur kişisinin ben olduğumu düşünüyorum”

Balbay, kendisinin bütün belgeleri emekli Orgeneral Şener Eruygur, emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve emekli Albay Hasan Atilla Uğur'dan aldığının iddia edildiğini söyleyerek, “Hiçbir belge almadım. İspatlasınlar. Sadece kitabım için Irak'la ilgili olarak Eruygur'dan bilgi almıştım. Oralarda görev yaptığı ve iyi bildiği için” dedi.

 

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12989409.asp
Tarih: 19 Kasim Baskisi





Ergenekon davasında tutuklu kişiler için kac yıl hapis cezası isteniyor


Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanan Tuncay Özkan ve Mustafa balbay için ağır hapis cezası talebi...

2. iddianameye göre Eruygur ve Tolon’un liderliğindeki örgütün10 yöneticisi var. İlk iddianamede 7 kişi yönetici olmakla suçlanmıştı. Örgütün MİT tarafından hazırlandığı öne sürülen şeması ise hâlâ açıklanmadı
 

Başsavcılğın önceki gün gönderdiği iddianame dün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaştı. İddianamenin İstanbul Adliyesi’nde CD’ye kaydedilip sanık avukatlarına dağıtılacağı öğrenilirken davanın delil klasörlerinin 240 adet olduğu ifade edildi. Mahkeme tarafından hazırlanacak ve DVD’ye kaydedilecek bu klasörler de avukatlara dağıtılacak.
 

Mahkemenin yeni iddianameyi incelemek için halen devam eden 86 sanıklı davanın duruşmalarına 15 günlük bir ara vermesi bekleniyor. Mahkeme bugün ve yarın duruşmaya devam edecek ve Cuma akşamı ne kadar ara vereceğini açıklayacak.

 

Mahkeme verdiği arada 2. iddianameyi inceleyecek ve iddianamenin kabulü ya da reddi konusunda karar verecek. İddianame kabul edilirse, iki davayla nasıl birleştirileceği konusunda mahkeme daha sonra karar verecek.


Neyle suçlanıyorlar

İddianamede Jandarma Eski Komutanı Emekli Orgeneral Şener Eruygur ile 1. Ordu eski Komutanı Emekli Orgeneral Hurşit Tolon Ergenekon Terör Örgütü’nün hem yöneticisi hem de “liderleri”, aralarında Tuncay Özkan ile Gürbüz Çapan’ın da bulunduğu 10 kişi de örgüt yöneticisi olmakla suçlandı.
 

İlk iddianamede de Doğu Perinçek, İlhan Selçuk, Veli Küçük, Mehmet Fikri Karadağ, Sevgi Erenerol, Muzaffer Tekin ve Kemal Alemdaroğlu yönetici olmakla suçlanmıştı.
 

İddianamede örgüt yöneticisi olmakla suçlanan sanıklar hakkında müebbet hapis cezasının yanı sıra çeşitli suçlamalar da yöneltiliyor. Müebbet hapis cezası, cebir ve şiddet kullanarak TBMM’yi ve TC Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs gerekçesiyle isteniyor. Ayrıca sanıklar için örgüt yönetici olmanın yanı sıra hükümete karşı silahlı isyana tahrik, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri kullanmak, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek, kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek gibi suçlarla çeşitli hapis cezaları isteniyor:


11 'Yönetici'nin müebbet hapsi isteniyor

Hurşit Tolon (Emekli general): 13 kez ağırlaştırılmış müebbet, 1047 yıl hapis.

Şener Eruygur (Emekli general): 13 kez ağırlaştırılmış müebbet, 1047 yıl hapis cezası.

Tuncay Özkan (Gazeteci): Ağırlaştırılmış müebbet, 64 yıl hapis.

Levent Ersöz (Emekli Tuğgeneral): Ağırlaştırılmış müebbet, 64 yıl hapis.

Mehmet Ali Çelebi (Teğmen): Ağırlaştırılmış müebbet, 24 yıl hapis.

Eren Mumcu (Teğmen): Ağırlaştırılmış müebbet, 24 yıl hapis.

Hasan Hüseyin Uçar (Teğmen): Ağırlaştırılmış müebbet, 24 yıl hapis.

Adil Serdar Saçan (Eski polis müdürü): 18 yıl hapis.

Gürbüz Çapan (Esenyurt eski Belediye Başkanı): Ağırlaştırılmış müebbet, 31 yıl hapis


 

Mustafa Balbay (Gazeteci): Bir ağırlaştırılmış müebbet, 31 yıl hapis.

Atilla Uğur: (Emekli Albay): 1 ağırlaştırılmış müebbet, 43 yıl hapis.

 

İlkinde 7 'Yönetici' var

 

Veli Küçük: Emekli general hakkında 2 ağırlaştırılmış müebbet ve 239 yıldan 524 yıla kadar hapis isteniyor

Doğu Perinçek: 2 ağırlatırılmış müebbet, 512 yıla kadar hapis

İlhan Selçuk: 2 ağırlatırılmış müebbet, 524 yıla kadar hapis

Fikri Karadağ: 2 ağırlatırılmış müebbet, 524 yıla kadar hapis

Sevgi Erenerol: 2 ağırlatırılmış müebbet, 512 yıla kadar hapis

Muzaffer Tekin: 2 ağırlatırılmış müebbet, 524 yıla kadar hapis

Kemal Kılıçdaroğlu: Müebbet ve 524 yıla kadar hapis

 

Mahkemeyi yorucu günler bekliyor

 

Mahkeme yeni dava açıldığında delil klasörlerini incelemek için halen devam eden davaya ara vermeyecek. Bu durumda Mahkeme Heyeti, bir yandan duruşmalarına devam ederken diğer yandan yeni davanın klasörlerini inceleyecek.

Ergenekon savcıları tarafından hazırlanan ikinci iddianame de, dava başladığında sanıkların yüzüne okunacak. Mahkemeden alınan bilgiye göre, ikinci iddianamenin sanıklarına, 2455 sayfalık ilk iddianame okunmayacak. Mahkeme, ilk iddianameyi, ikinci iddianamede yer alan sanıklara da gönderecek. Bu nedenle duruşmada ilk iddianame okunmayacak. Ancak ilk iddianamenin sanıkları, ikinci iddianameyi de duruşmada dinleyecek. Savcıların ikinci iddianameyi okurken özetlemesi de bekleniyor.

Mahkemenin iddianameyi kabul etmesi halinde, ikinci iddianamenin sanıklarının ilk duruşmaya çıkmasının yaklaşık 2 ayı bulması bekleniyor. Mahkemenin bu 2 aylık sürede, ilk davanın sanıklarının savunmalarını bitirmeyi hedeflediği de öğrenildi.

Ergenekon’un 2. iddianamesinde savcıların öne sürdüğü iddiaları 240 klasör içerisinde yer alan delillere dayandırdığı öğrenildi. Klasörlerde elde edilen belge ve bilgiler, mahkemelerden istenen dosyalar, telefon dinleme tutanakları ve Türkiye’nin yakın dönemine damga vurmuş çok önemli olaylarla ilgili şok edici belge ve tanık ifadelerin de olduğu iddia edildi.

Kaynak: http://medya.webim.eu/?i=21551

 



  Bir yıldır adaleti arıyor... 

Cumhuriyet Gazetesi Eski Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasının ardından tam bir yıldır adaleti bekliyor. Benzer dava ve soruşturmalarda bazı şüphelilerin"delilleri karartma" ya da "kaçma" şüpheleri olmadığı için serbest bırakılmalarına karşın Balbay'ın hâlâ tutuklu olması hukukçuların eleştirisine neden oldu.

 

 

Cumhuriyet


Ankara Bürosu- Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasının ardından tam bir yıldır adaleti bekliyor. 1 Temmuz 2008’de gözaltına alınan Balbay, mahkemece serbest bırakıldıktan 8 ay sonra 5 Mart’ta savcıların talimatıyla yeniden gözaltına alınmıştı. Balbay, 6 Mart’ta tutuklandı. Yasalara aykırı biçimde cezaevinde yaklaşık 1.5 ay boyunca fiili tecrit uygulanan Balbay’ın tutukluluğunun tedbirin ötesinde cezaya dönüştüğü konusunda gazeteciler, hukukçular ve siyasetçiler görüş birliğine vardılar.

12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye’de bir gecekonduda bulunduğu belirtilen el bombaları nedeniyle başlatılan Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Balbay, gözaltında tutulduğu 1 gün de dahil edildiğinde bugün cezaevindeki birinci yılını doldurdu. Balbay, 1 Temmuz 2008 tarihinde yapılan operasyonla gözaltına alınmıştı. Evinde ve gazetedeki odasında yapılan aramalarda bilgisayarlarla birlikte, haber metinlerine, kitaplarında kullandığı belgelere, ajandalarına el konulmuştu. Savcılığın tutuklama istemiyle mahkemeye sevk ettiği Balbay’ı nöbetçi mahkeme serbest bırakmıştı.

Uykusuz sorguya alındı


Ancak Balbay, aradan geçen 8 aydan sonra savcılığın yeni bir talimatıyla ek ifadesine başvurulmak üzere 5 Mart sabahı evinden apar topar gözaltına alındı. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar tarafından sorgulanan Balbay’ın, 23 saat gözaltında tutulduğu ve 10 saat boyunca ifade vermesine bağlı uykusuzluk ve yorgunluk nedeniyle sorguya ara verilme istemi yerinde görülmedi. Uykusuz ve yorgun olmasına karşın sorgusuna devam edilen Balbay’ın avukatlarının, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yasak sorgu usullerini düzenleyen maddesinde şüphelinin yorulmasının da yasak sorgu usulü sayıldığı uyarısı dikkate alınmadı. Yasada, yorgun halde ifade verilmiş olsa bile bunun delil sayılamayacağı hükmü yer alıyor.

Tüm bu yasa kurallarına karşın sorgusu yapılan Balbay, 6 Mart günü de tutuklandı. Mahkeme, Balbay’ı gazetecilik faaliyeti kapsamındaki çalışmaları ve notlarından hareketle “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla tutukladı. Gerekçe olarak ise tutuklama tarihinden 8 ay önce de gözaltına alınıp bırakılmasına karşın hiçbir yere kaçmayan ve tüm “delilleri” toplanan Balbay’ın “atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığı, kaçma ve delilleri karartma şüphesinin” gösterilmesi dikkat çekti. Avukatların tutukluluğa yaptığı itirazlar ise her keresinde reddedildi.

Balbay, kendisinin ev ve gazetedeki odasında yapılan aramalarda bulunan bir kısım belgelerden yararlanarak yıllar önce “İran Raporu”, “Suriye Raporu”, “Devlet ve İslam” ve “Irak Bataklığında Türk-Amerikan İlişkileri” adlı kitapları yazdığını, bunu kitaplarının önsözünde de açık olarak belirttiğini ifade etti. Balbay, bu kitapların yayımlandığı zaman ve her baskısının ilgili basın savcılıklarına sunulduğunu, dolayısıyla bu kitaplarında da yer verdiği belgelerin kendisinde bulunmasının suç oluşturmaması gerektiğini kaydetti.

Tutukluluğunun yaklaşık 1.5 aylık süresinde hücre cezasına çarptırılmış bir mahkûm gibi muameleye tabi tutularak fiili tecrit uygulamasına gidildi. Balbay, havalandırmaya bile tek başına çıkarıldı. Balbay’ın geçmiş yıllarda aldığı ve bilgisayarına kaydedip sildiği notların elektronik ortamda geri getirilerek ve kurgusu değiştirilerek “servis” edilmesi de tartışmalara neden oldu. Balbay, neredeyse her duruşmada kendisinin bir günlüğü olmadığını, kimi notlarının montaj yapılarak bir araya getirilip işlenerek, özel bir metin oluşturulduğunu vurguladı. Balbay, “Öyle yorumlar ve işlemeler yapılmış ki, bazı notlarımı ben de tanıyamadım” demişti.

Savcıların iddianame dışına çıkarak Balbay’ın “darbe çalışmalarında yer aldığı” yönündeki iddiaları üzerine Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, “Darbe planları ile ilgili tahkikat bile yok, var mı?” diye müdahale etmişti.

Balbay içerde komutanlar dışarda

Savunmasında, gazetecilik mesleği dışında hiçbir işe ve olaya bulaşmadığının altını çizen Balbay’ın, “Hilmi Özkök’ün bu davadaki konumu ne? Tanık... Ben ona göre daha ileri bir durumda mıyım? Ben en zorlama olarak tanık olabilirim. Özkök nerede, ben neredeyim?” açıklaması kamuoyunda ses getirdi. Aralık ayında da eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’in de aralarında bulunduğu kuvvet komutanları sorgulandı, daha sonra serbest bırakıldılar. Balbay’ın avukatlarının tutukluluğa yaptığı itirazlar ise her keresinde Şengün’ün tahliye yönündeki oyuna karşın oy çokluğuyla reddedildi. Balbay’ın “delilleri karartma” ya da “kaçma” şüphesi bulunmamasına karşın 1 yıldır tutuklu olması her kesim tarafından eleştiriliyor. Emekli kuvvet komutanlarının “delilleri karartma” ya da “kaçma” şüpheleri olmadığı için serbest bırakılmalarına karşın Balbay’ın hâlâ tutuklu olması da bir başka eleştiri konusu.

 

Tutukluluk infaza dönüştü

Basın meslek örgütleri, Mustafa Balbay’ın tam bir yıldır tutuklu olarak yargılanmasına tepki gösterdiler.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç, Balbay’ın tutukluluk süresinin bir yıla ulaşmasının Türkiye’deki yargılama kurallarının yeniden tartışılması gerektiğini ortaya koyduğunu söyledi. Erinç, Gazetecilik faaliyetlerinden yola çıkılarak yargılanan gazeteciler Balbayla sınırlı da değil. Ne yazık ki insan hakları ve adil yargılama alanlarında reformlar yapıldığı iddialarına karşın ‘hapislerde çürütme’ geleneğinin değişmediğini ortaya koyan örnekler giderek artıyor. Yapılan açıklamalar, cezaevlerinde bulunan kişilerin yarısından fazlasının tutuklu olduklarını ortaya koyuyor. Hukukçular, bu gerçeğin tutuklamanın cezalandırmaya dönüştüğünü gösterdiğini, bunun da ‘adil yargılama’ ilkesine aykırı olduğunu vurguluyorlar. Bu yorum, doğal olarak Balbay ile öteki meslektaşlarımızı da kapsıyor. Bir gazeteci için özel yaşamı bir yana, bir yıldır mesleğini yapamamakta olmak, dayanılması kolay olmayan bir durumdur. Son günlerde tutuklamanın yaygın bir uygulama olmadığının özel örnekleri yaşanırken durumu benzer kişilerin tutukluluklarının sürmesini anlamak daha da zorlaşmaktadır dedi.

Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi ise Meslektaşlarımızın özgürlüklerinin haklı veya haksız olduğunu bilemediğimiz bir süreç içinde kısıtlanmış olmasından çok üzüntülüyüz. Balbayın tutukluluğunun bir yılı bulmuş olması, kanaatimizce maruz kaldığı haksızlığın boyutunu da ortaya koymaktadır dedi.

 

Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet Abakay da Balbay’ın artık sanık olmaktan çıkarılarak cezası kesilmiş bir hükümlü durumuna sokulduğunun altını çizdi. Aynı durumda olan gazetecilerin de tutuksuz yargılanabilecekken aylardır cezaevlerinde mağdur duruma sokulduklarına işaret eden Abakay, Bu durum açık şekilde hukuksuzluktur, haksızlıktır. Mağduriyeti kim ödeyecektir?”

Avrupa Gazeteciler Birliği Türkiye Temsilciliği, Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Diplomasi Muhabirleri Derneği, Ekonomi Muhabirleri Derneği, Parlamento Muhabirleri Derneği, Profesyonel Haber Kameramanları Derneği, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, TGC Ankara Temsilciliği, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Turizm ve Çevre Gazetecileri Derneği’nden oluşan G-9 Gazeteciler Platformu da Balbay’ın tutukluluk süreciyle ilgili ortak tavır belirledi. Yapılan yazılı açıklamada, darbe iddiasıyla yürütülen Ergenekon sürecinin baştan itibaren darbe dönemi uygulamalarını andıran özellikler taşıdığı vurgulandı.

 

 

 

 

 

 Siyasiler 


Baykal: Yapılanlar basın özgürlüğüne darbe 

 

Ergenekon davasının önde gelen mağdurları arasında Mustafa Balbay var. Bir gazetecilik görevi yapan insanın böylesine bir davanın sanığı konumuna getirilmesi ve bir yıldır tutuklu kalması, sadece hukuka değil, basın özgürlüğü anlayışına da çok ağır bir darbe vurmuştur. Bu dönemde acı çeken, haksız suçlanan, insan hakları ihlal edilen, uluslararası yargı standartları yok sayılarak suçlanan pek çok kişi var. Ama Mustafa Balbay’ın hem gazeteci kimliği, hem ilkeli siyasi duruşu dikkate alındığı zaman ona yaşatılanların sıradan bir adli hata olarak anlaşılamayacağı açıkça görülüyor. Mustafa Balbay bu acı dönemi sadece kendisi değil; aynı zamanda yalnız bıraktığı eşi, daha 9 aylıkken bıraktığı oğlu ve o cezaevine girdiğinde 8 yaşında olan kızıyla birlikte tüm ailesi, dostları, Cumhuriyet okurları, insan haklarını, demokratik ilkeleri, hukukun üstünlüğü anlayışını önemseyen bütün dürüst, namuslu insanlarla da paylaşmıştır. Bu acıyı hep beraber yaşadık. Umarım güzel günleri de hep beraber yaşarız.

 

 

Türker: Kendisinden ülke adına özür diliyorum

 

Sayın Balbay’ın şu ana kadar devam eden tutukluluk halinin gerekçesini oluşturacak bir yasal dayanaktan söz etmek mümkün değil. Her şey gözler önünde oluyor. Türkiye’de bugüne kadar basın özgürlüğünün sınırları içinde fikir adamı olarak, gazeteci olarak çalışmalarıyla tanınan ve herhangi bir örgütle ilgisi olmadığı bütün yazılarının içeriğinden anlaşılan Sayın Balbay’ın uğradığı haksızlığı sindirmek mümkün değildir. Özellikle Türkiye’de “daha fazla demokrasi” diye herkesin söylem geliştirdiği bu süreçte demokrasiden uzaklaşılarak fikir özgürlüğüne kelepçe vurulması ve bu kelepçenin de Sayın Mustafa Balbay’ın şahsında somutlanması, Türkiye’nin geleceği açısından bizlerin karamsar olmasını ve bu ortamı hazırlayan yönetimin değiştirilmesi gereğini açıkça ortaya koymaktadır. Kendisine yapılan bu haksızlıktan dolayı ülke adına, bu ülkenin bir vatandaşı olarak özür diliyorum.

 

 

Oktay Vural (MHP Grup Başkanvekili): Hemen adalet

Biz elbette yargı süreciyle ilgili yorum yapmıyoruz. Baştan beri tutukluluk sürecinin cezaya dönüştürülmemesi gerektiğini söylüyoruz. Onun için de bir an önce adaletin tecelli etmesi, insanların hürriyetini bağlayacak kararlar alınırken dikkatli olunması gerekir. İddiaların bir an önce aydınlatılmasını ve Balbay’ın da okurlarıyla buluşmasını arzu ediyoruz.

 

 

Hukuk adına yüz karası bir durum 

Her türlü hukuk kuralları çiğnenerek cezaevinde tutulan Balbayın neden tutuklandığını bugün çok daha iyi anlıyoruz. Eğer Balbay dışarıda olsaydı, yaşanan bu hukuksuzluğu kamuoyuna o kendine has etkili kalemiyle anlatacak ve kamuoyunu da bilgilendirmiş olacaktır. O nedenle tutukluluğu devam ettiriliyor. İşte bu tabloyu okurla paylaşmasını engellemek adına Balbay cezaevinde tutuluyor. Balbay kaçma ve delilleri karartma” ihtimali gerekçe gösterilerek tutuluyor. Oysa Balbay, bırakın kaçma ihtimalini, kovsalar bile bu ülkeden gitmeyecek bir yurtsever, Atatürkçüdür. Sırf bu gerekçeyle bir yıldan bu yana evinden, yaşamından koparılması kabul edilebilir değil. Hukuk adına yüz karası bir durum. Balbay, hem kaçmayacak, hem de susmayacak bir yürek olduğu için bugün cezaevinde.

 

 Melike E. Özdemir

 

 

 


 Hukukçular 

 

Kılıç: Sonra pardon denmez

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç: Hiçbir şey söylenmeden aylardır içeride yatanlar var. Bu eleştirilerde ciddi haklılık payı olanlar var. Hepimiz için gerekli olan hukukta önemli olan, tutuklamanın cezalandırılma aracı olarak kullanılmamasıdır. Eğer, delil karartma ve kaçma gibi bir durum söz konusu değil, kişinin durumu sarih ise içeride aylarca sadece tutuklu olarak kimseyi tutamazsınız. Sonra da pardon diyemezsiniz. Eğer siz bu tutuklamayı bir gerekçe göstermeden cezalandırma gibi uzatırsanız insan hakları ihlalinde bulunursunuz.”

 

 

Batum: Balbay neden tutuklu

Hukukçu Prof. Dr. Süheyl Batum, yasadaki istisnai durumların varlığı halinde insanların tutuklanabileceğini vurgulayarak, Nedir bunlar? Makul şüphe, kaçma tehlikesi, delillerin karartılması şüphesi. Şimdi, günlüklerde yazılı olan görüşmeleri sözüm ona izledi, not aldı diye Balbayın kaçacağı, delilleri karartma tehlikesi bulunduğu nasıl söylenebilir? Zaten bizim söylediğimiz, neden askerlerin tutuklanmadığı değil, Balbayın neden tutuklu bulunduğudur dedi.

 

 

Türk: Dava kısa sürede sonuçlansın

Eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk de Balbay hakkında yargılamanın başlamış olması, kısa sürede sonuca varılması umudunu güçlendirmektedir. Ama bu beklentinin somutlaştırılması gerekir. Aksi takdirde daha hüküm verilmeden, bir kimsenin verilebilecek hükmü peşin olarak çekmesi gibi bir durum ortaya çıkabilir. Sonuçta beraatle, aklanma ile sonuçlanırsa, o takdirde hiç hak etmediği halde aylarca tutuklu kalmış olur. Çelişkiye meydan vermemek için davanın olabildiğince kısa sürede sonuçlanması gerekir yorumunu yapmıştı.


Tarih: 5 Mart 2010    
Kaynak: Cumhuriyet       
Site Kaynagi: http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=119522

 







 

      500 günlük 'tutsaklık'    

Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay'ın tutukluluk süresinin 500 güne ulaşması demokrasi açısından "utanç verici" olarak değerlendirildi. Sanatçılar, Tarık Akan, Müjdat Gezen, Edip Akbayram, Altan Erkekli, Cahit Berkay "12 Eylül'ü aratan sivil 12 Eylül'ler yaşandığını" vurguladı.

Alican Uludağ/Selda Güneysu

 

Cumhuriyet- Hukukçular, Mustafa Balbay’ın 500 güne ulaşan tutukluluğunun AİHM’nin makul tutukluluk süresini fazlasıyla aştığını belirtti. Uzmanlar, tutukluluğun artık “yazgısız infaza”, “işkenceye” ve “tutsaklığa” dönüştüğünü söyledi.

Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Türkiye’de yargının ağır bir yük altında bulunmasının davaların uzamasına neden olduğunu belirterek, “Ama her durumda hukuk devletinin insana sağladığı en önemli hakkın kişi özgürlüğü ve güvenliği olduğu unutulmamalıdır” dedi. Devletin görevinin her insan için bunu sağlamak olduğunu dile getiren Türk, aksi takdirde devletin temeli niteliğindeki adaletin gerçekleşmesi konusunda “haklı şüphelerin” uyanacağını vurguladı. Türk, şunları söyledi:

“Balbay işi, yeri, görevi olan bir insandır. Hakkında bir suç işlediği iddiası varsa yargılanması doğaldır. Mustafa Balbay’ın kaçacak, delilleri yok edecek bir insan olmadığı bellidir. Bununla ilgili değerlendirmenin bu çerçeve içinde yapılması zorunludur. Aynı şey Mehmet Haberal için de söylenebilir. Üniversitesi, hastanesi orada. Balbay’ın gazetesi orada. Nereye kaçacaklar? Balbay’ın kaçması düşünülebilir mi? Bu durum peşin bir infaza ve işkenceye dönüşür. Buna meydan vermemek gerekir.”

YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan da evrensel hukukun en önemli kurallarından birinin masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkı olduğuna dikkat çekti. “Asıl olan kişilerin tutuksuz yargılanmasıdır” diyen Tarhan eğer yeterli kanıt yoksa birinin tutuklanmasının ceza niteliğinde olacağını aktardı. Tarhan, şöyle konuştu:

“Yeterli kanıt yoksa ve siz insanları bir yere kapatıyorsanız bu tutukluluktan çıkar, tutsaklığa dönüşür. O nedenle çok dikkatli olunmalıdr. Bunun telafisi yoktur. İnsanların yaşamları, kariyerleri, ailelerinin geri getirilmesinin geri dönüşü yoktur. Ama ülkemizde son yıllarda bu tür tartışmalı kararlar veriliyor. Bu da en çok yargıya ve topluma zarar veriyor. Çünkü toplumda bir korku, endişe ve terörize ortam yaratılıyor. İnsanlar ifade özgürlüklerini sağlıklı bir biçimde kullanamıyor. Bu da demokrasiye çok ağır bir saldırı olduğunu gösteriyor. Eğer bir davadaki tutuklama kararında güçlü kanıt, kaçma ve delilleri karatma şüphesi yoksa o zaman aklımıza hukukun üstünlüğü yerine başka bir şeyin üstünlüğü anlamına gelir.”

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu da Balbay’ın durumunu değerlendirirken, “Bu, AİHM’nin makul tutukluluk süresini çok çok aşan bir süre. Makul tutukluluk süresini aştığı zaman doğal olarak bu yargısız infaza dönüşmüş oldu” dedi.

 

 

İşkenceye dönüştü

 

Hukukçular AİHM’nin makul tutukluluk süresinin fazlasıyla aşıldığını ve tutukluluğun “işkenceye” dönüştüğünü ifade etti. Gazeteci örgütleri yargılamaya kimsenin karşı çıkmadığını belirterek hukuk tarihinde yeni acılı sayfalar açan ‘ayıbın’ sona erdirilmesini istedi.

 

 

 

Kılıçdaroğlu: Yargılama mağduriyete dönüştü

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ergenekon davasında uzayan tutukluluk süreleri konusunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e İstanbul’da yaptığı görüşmede ileterek daha duyarlı tavır takınması talebinde bulunduğunu açıkladı. Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet’e şunları söyledi:

“Bu ülkede demokrasiden, haklardan, özgürlüklerden söz ediliyor. Ama bence gerçekten demokrasi var mı diye kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Eğer bir gazetecinin 500 gündür tutukluluk hali sürüyorsa, burada o ülkedeki demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusundaki anlayışı da sorgulamamız lazım. Yani iktidarın olaylara bakışı, yargıyı etkilemesi, haksız yere gözaltılar karşısında suskunluğunu koruması, tutukluluğun infaza dönüşmesi karşısında yine suskunluğunu koruması, Türkiyede demokrasinin gerçekte var olmadığını gösteriyor.”

 

 

 

Hükümeti uyardı

“Elbette ki hukukun egemen olduğu bir ülkede sorgulamalar yapılabilir, davalar açılabilir. Ama bu dava ve sorgulamalar siyasi bir gerekçeyle açılıyorsa ki bu süreç onu gösteriyor; yargının siyasallaşmasının topluma ciddi faturalar çıkardığını unutmamamız gerekir. Bunu yakın tarihimizden iyi biliyoruz. Siyasi iktidarın özellikle bu konuda çok daha duyarlı olması gerekirken ateşe körükle gitmesi üzücüdür.”

 

 

Kamu vicdanı tatmin edilmeli

“Yargı verdiği kararlarla kamu vicdanını tatmin etmeli. Eğer yargı süreci kamu vicdanını rahatsız ediyorsa o zaman o yargıdan hepimiz kuşku duymak zorundayız. Geldiğimiz süreç çok açık gösteriyor. Gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklanması, hele son yapılan açıklamalar ışığında sistematik işkence uygulanması hiç kimsenin kabul edebileceği bir olay değildir. İnsan olarak bakıyorsak, bu Sayın Balbay da olabilir başka biri de olabilir. Ergün Poyraz var, Tuncay Özkan var, Aydınlık dergisinden iki değerli arkadaşımız var. Bu insanlar darbe mi yaptılar? Gazetecilerin darbe yaptığı bir ülkeyi hiç hatırlamıyorum. Bu insanlar hayatın her alanını özgürce sorguluyor. Tek dayanakları kalemleri. Ama öyle anlaşılıyor ki kalemleri iktidarları ürkütüyor. Bu nedenle de iktidar bu siyasal yargılamanın bir parçası haline dönüştü. İktidarla yargılama süreci birbirine koşut giderse, orada sağlıklı bir yargılama olmadığını hep beraber görmüş oluruz. Nitekim bu tablo da bize bunu gösteriyor.”

 

 

Çankaya’ya ilettim

“Ben bunu Cumhurbaşkanına da ilettim. Ve daha duyarlı tavır takınmasını istedim. Ortada bir gerçek var. Yargılama sürecinde oluşan bu kaygılar sadece Türkiye içinde değil Türkiye dışında da geçerli. Artık sağduyulu herkes bu tür bir tutuklamanın doğru olmladığına inanıyor. Bu inanış da gittikçe de güçleniyor zaten. Artık olay bir yargılama sürecinin ötesinde mağduriyet sürecine dönmüş durumda

 


Üskül harekete geçmeli

Balbay ve Özkanın TBMM insan Hakları Komisyonuna verdiği dilekçe önemlidir. Çünkü bulunulan yerde sistematik işkenceden söz ediyor. Bunun sorgulanması lazım. CHPnin komisyon üyesi arkadaşlarımız bunu yakından izleyecek. Zaten milletvekili arkadaşlarımız yakından izliyordu. İnsan Hakları Komisyonu Başkanının da buna katkı vermesi ve olayı süratli bir şekilde parlamento adına sorgulaması gerekiyor.”

 

 

STÖ’ler Balbay için bir araya gelecek

Aralarında Cumhuriyet Kadınları Derneği, Cumhuriyet Okurları (CUMOK) ve Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) gibi pek çok sivil toplum örgütü, bugün Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay’ın tutukluluk halinin 500. günü nedeniyle bir araya gelecek. “Balbay’la tutukluyuz, onunla özgürleşeceğiz” başlığı altında gerçekleşecek buluşmada, sivil topum örgütlerinin temsilcileri Balbay için özgürlük isteyecek. Etkinlik Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde saat 13.00’te gerçekleştirilecek. Ankara Cumhuriyet okurları (CUMOK) ise bir açıklama yaptı: “Mustafa Balbay’la birlikte bizler de çile çekiyoruz. Ona yapılan haksızlık bizlere de yapılmış demektir. Hukuk bir gün herkese gerekir. Hukukun hiçe sayıldığı bir ülkede yaşıyor olmayı içimize sindiremiyoruz.”

 

 

AKP döneminde 67 gazeteci cezaevine girdi

İktidara geldiği günden bugüne kadar insan hak ve özgürlüklerini arttıracağı ve demokrasinin standartının yükseltileceği iddiasında bulunan AKP döneminde 67 gazeteci cezaevinde tutuluyor.

Mustafa Balbay: Cumhuriyet gazetesi yazarı. Varlığı ortaya konulmamış Ergenekon terör örgütüne üye olduğu gerekçesiyle cezaevinde. Tuncay Özkan: Gazeteci. Ergenekon davasından yargılanıyor. Hikmet Çiçek: Aydınlık Dergisi Ankara Temsilcisi. Ergenekon davasından yargılanıyor. Emcet Olcaytu:, Aydınlık dergisi yazarı. Ergenekon davasından yargılanıyor. Deniz Yıldırım - Ufuk Akkaya: Silivri’de tutuklu bulunuyorlar. Vedat Yenerer: 11 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Ferit İlsever: Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni. Sağlık gerekçesiyle tahliye edildi. Serhan Bolluk: Aydınlık dergisi Genel Yayın Yönetmeni. Tutuksuz yargılaması sürüyor. Adnan Akfırat: Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi, gazeteci-yazar. Tutuksuz yargılanıyor. Füsun Erdoğan: Özgür Radyo Genel Yayın Yönetmeni. MLKP davasından yargılanıyor. İbrahim Çiçek: Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni. MLKP davasından yargılanıyor. Erdal Güler: Devrimci Demokrasi gazetesi Yazı İşleri Müdürü. Ali Buluş: DİHA Mersin muhabiri. Erol Zavar: Odak dergisi sahibi ve Yazı İşleri Müdürü. İsmail Eskin: Dicle Haber Ajansı (DİHA) Kocaeli muhabiri. Gençağa Karafazlı: Show TV, Birgün ve Evrensel gazetelerinin Rize temsilcisi.

 

 

12 Eylül’ü aratan sivil 12 Eylül’ler yaşıyoruz

• Tarık Akan: Ergenekon adı altında yapılan bu zulüm 12 Eylül döneminde bile görülmemiş ağırlıkta. Toplum bunun altından nasıl kalkacak? Yanıtı bilemiyorum. Dava kapsamında Mustafa Balbaya ve samimi dostlarıma çok acılar çektiriyorlar. Üzüldüğüm taraf şu: Toplum duyarsız ve hareketsiz. Ben de dahil olmak üzere haksızlığa direnç gösterememek beni çok yaralıyor.

 

Müjdat Gezen: Utanıyorum, çok utanıyorum. Bu tanık olduğumuz ilk yargısız infaz değil tabii ki... Ama Türkiye böyle bir evreden geçiyor. Bir gün herkes aydınlığa çıkacak. Diyoruz ki, Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? 12 Eylülü aratan sivil 12 Eylüller yaşıyoruz.

Altan Erkekli: Avrupanın, İnsan Hakları Mahkemesinin gözünün önünde cereyan eden bir dava Ergenekon. Bir ikiyüzlülük var. Avrupanın en adaletten yana, hukukun üstünlüğünü tartışan ülkeleri, bunları görmezden gelip, Türkiye ile ilişkilerini son derece önde ve limitsiz tutuyorlar. Böyle ihlaller yapan ülkenin saygınlığı tartışma konusu olmalı. Hukukun üstünlüğü diye bir şey kalmadı. 500 gündür insanlar bir sonuçla aklanamadılarsa, adalet sisteminin de büyük bir utancıdır. Üstelik, Avrupanın üç tane büyük adalet binasını yapmışız, övünüyoruz. Balkanların, Avrupanın en büyük adalet binası diye... Hukukun adalet sarayı diye... Kültür merkezleri, görkemli opera ve bale merkezleri yapılacağına, adelet merkezleri inşa ediyoruz. Hukuk yok, adalet yok ki bu kadar büyük, saray gibi adalet merkezleri yapılıyor. Bu durum her şeyi gözler önüne seriyor. Yazık. Üzülüyorum, böyle bir hukuksuzluğa maruz kalmış değerli aydına ancak içim kan ağlayarak yanıt verebiliyorum. Yapacak bir şeyimiz yok, elimiz kolumuz bağlı. Ama inanıyorum ki iyiler mutlaka kazanır.


Edip Akbayram: Şu ana kadar zaten ne Mustafa Balbayın kendisi biliyor neden içeride tutulduğunu ne de biz, ülkeyi seven aydınlar... Bu kadar çağdaş, aydın gazetecilerin, hiçbir suçları ortaya delil olarak konulmadan içeride tutulmaları ülkem ve demokrasi adına utanç verici. Kınıyorum. Kınamaya da devam edeceğim. Bir an önce de tutukluluk hallerinin bitirilmesi gerektiğine inanıyorum. Sanıyorum ki dışarı çıktıkları zaman, eğer hukuk işliyorsa bu durumun hesabını soracaklardır.


Cahit Berkay: Böyle bir durumu anlamakta zorluk çekiyorum. Mustafa Balbay gibi, işinde gücünde, dürüst bir kişi durup dururken ihtilal yapamaz. Çok üzücü bir durum.

   

 

 

 Gazeteci örgütleri 

‘Yeni acılar ortaya çıkmasın’

• Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz Sahibi ve TGC Başkanı Orhan Erinç: Silivri’de yargılanan Sevgili Mustafa Balbay’ın tutukluluk süresi 500 güne ulaştı. Gazeteci-yazar Tuncay Özkan’ın süresi bundan daha da fazla. Daha önce de yapılan açıklamalarda tutukluluk süresinin ceza infazına dönüştüğünü vurgulamış ve bu durumun değiştirilmesi gerektiğini dile getirmiştik. Ancak durumda bir değişiklik olmadı. Yargılamadan vazgeçilmesi gibi bir istek doğal olarak kimsenin aklından geçmiyor. Ancak yargılamanın tutuksuz olarak sürmesini, gelecekte hukuk tarihimiz açısından yeni acılı sayfaların yaratılmaması gerektiğini düşünüyorum.

• ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay: Bu durumdan kim utanç payı çıkarır bilmiyorum ama ben yetkisiz olduğum halde utanıyorum. Kaldı ki biz, tutuklu gazetecilerle ilgili G/9 adında bir kampanya başlattık. Yakında bu kampanyanın da girişimini sonuçlandıracağız. Eminim yine hükümetin umurunda olmayacaktır. Oysa bu önemli bir sınav. Bu ayıba bir son vermek gerekiyor.

• Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin: 500 gün süren bu yüz karası uygulama bir gün sona erecektir. Ayrıca Mustafa Balbay, gazeteci-yazar Tuncay Özkan ve emekli Albay Atilla Uğur’un Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na yazdığı şikâyet dilekçesini sonuna dek destekliyor, gereğinin bir an önce yerine getirilmesini diliyoruz. Aksi takdirde gazeteci arkadaşlarım, televizyon çalışanlarıyla bu konunun hesabını soracağız.

• Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Göksel Bozkurt: Meslektaşımız Balbay da bugün sanki darbe dönemi uygulamalarını andıran bir süreci yaşıyor. Balbay’ın kaçacağı ya da delil karartacağı kuşkusu mu var? Balbay’ın da en az bu dava kapsamında serbest olan diğer sanıklar kadar kaçma ve delilleri karatma şüphesi bulunmadığı biliniyor. Yargılama süreci asla infaza dönüşmemelidir. Eğer gazetecilere, Balbay ve diğer meslektaşlarımız üzerinden örtülü gözdağı verilmek isteniyorsa bu kabul edilemez.

• Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi: AKP hükümeti döneminde çıkarılan Türk Ceza Yasası (TCK) gibi yasalarla Türkiye gazeteciler açısından “cezaevine” dönüştü. Gazetecilerin yargılanmasında usulden kaynaklı hatalar bulunuyor. Şimdi bir kişi hakkında bir iddia ortaya konuluyor. Kişiyi tutukluyorsunuz, cezaevine koyuyorsunuz. 6 aydan önce mahkemeye çıkma şansı yok. Mahkemeye çıksa tahliye kararı veriliyor. Vatan gazetesinin internet editörü Aylin Duruoğlu’nda böyle oldu. Mustafa Balbay’ın durumu da öyle. Tutukluluk süresi uzadı. Vedat Kurşun 169 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şimdi karar Yargıtay’da. Mahkeme diyor ki Kurşun’a, ‘Sen terör örgütü üyesi değilsin. Terör örgütü propagandası yapıyorsun yazdığın haberlerle.’ Yazılan her haberi propaganda olarak nitelendirseniz nasıl olacak bu iş?”

 


‘Haksız yere cezaevinde'

DSP Genel Başkanı Masum Türker, Balbay’ın haksız bir şekilde tutuklu olduğunu belirtirken, “Hâlâ tutuklu olmasını, düşüncenin susturulması olarak görüyorum. Kendisine selam gönderiyorum. Zaman zaman yazıyor ama sınırlı yazıyor herhalde. Asıl yazılarını özlüyorum” dedi. 

TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Silivri’de insanların peşinen cezalandırıldıklarını belirterek, “Mustafa Balbay Türkiye’de hatta dünyada iyi tanınan, bilinen bir gazeteci. Yeri belli, işyeri belli, toplumun saygın bir insanı, mesleğinde başarılı bir gazeteci. Bunlara rağmen Ceza Muhakemesi Usul Kanunu’ndaki tutuklama nedenlerinin hiçbirinin gerçekleşmiş olmamasına rağmen, keyfi bir nedenle, gözdağı verme, sindirme amacıyla haksız yere cezaevinde tutuluyor” diye konuştu. Komisyonun bir diğer CHP’li üyesi Malik Ecder Özdemir de “Türkiye’de kaba hukuksuzluk yaşandığını” anlatarak, “500 günlük tutukluluk süresi hiçbir hukuk anlayışına, evrensel bildirgeye sığmaz. AİHM kararlarına da sığmıyor” dedi.

 

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi
Tarih: 18.07.2010



  Mustafa Balbay'ın ceza gibi tutukluluğu (26 AY) 

Gazetecilik örgütleri önceki gün Silivri’deki davaya gazeteci Mustafa Balbay’ın belki de tahliye edileceği umuduyla gitti.

 
MURAT YETKİN

CNN TÜRK Ankara Kulisi Programı Yapımcısı


Mahkeme heyeti, gazeteci kökenli bir başka sanığı Aydınlık dergisinden Emcet Olcaytu ile birlikte Muzaffer Öztürk ve Hamza Demir’in ‘delil karartma’ ihtimalinin ortadan kalktığı gerekçesiyle yurtdışına çıkışlarını engelleyerek tahliye etti.

26 ayını dolduruyor

Ancak Mustafa Balbay ile gazeteci kökenli siyasetçi Tuncay Özkan’ın tahliye taleplerini geri çevirdi.

Balbay bu bayramda da ailesiyle birlikte olamayacak. Mahkeme heyetindeki üç hâkimden ikisi, Balbay’ın tahliye edilmesi halinde delilleri karartacağını, ortadan kaldıracağını, ya da yurtdışına kaçacağını düşünüyor herhalde. Balbay, kararı protesto niyetine alkışlamış, “Ailelerimizi, çocuklarımızı da tutukladınız” diyerek mahkeme heyetinin Kurban Bayramı’nı kutlamış.

Mustafa, Silivri’de 26 ayını dolduruyor, bugün yanlış hesaplamadıysak 618’inci gün.
Suçlamalar, kanıtlar ortada; gelinen aşamada Mustafa’nın tutuklu yargılanmasını insaf ve vicdan ölçüleriyle açıklamak çok zor.

Geriye kalan seçenek, yasal olsa da hukuk duygusuyla bağdaşmayan bir seçenek: Tutukluluk halinin fiilen ceza olarak istismarı…

Cezaya dönüşen tutuklama

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 1 Ekim’deki meclis açılış konuşmasında da dile getirilen bu endişe, en son Avrupa Birliği’nin Türkiye İlerleme Raporu’na da yansıdı.

Bu uygulama Türkiye’ye yabancı değil. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ardından ceza ve tutukevlerinden 600 bin küsur insan geldi geçti. Bunların büyük bölümü ağır işkencelerden geçti; geçenlerde 7 Kasım’da ölüm yıldönümünde anılan Mamak kurbanı İlhan Erdost bunlardan biriydi örneğin.

Standart 12 Eylül uygulaması şuydu: İşkence altında alınan ve zanlıların kendilerine yüklenen hemen her suçu kabul ettiği ifadelerini çoğu zaman ispatlamanın imkânı yoktu. En kolayı yasadışı örgüt üyeliği ile, yardım ve yataklıkla suçlamaydı. Dolayısıyla zanlılar, sanıklar, bu suçlara karşılık gelecek süre cezaevinde tutuklu olarak bulundurulur, sonra tahliye edilirdi. Yıllar süren yargılanma sonucu verilen ceza, ne hikmetse, neredeyse günü gününe sanığın cezaevindeki tutukluluk süresine denk gelirdi. 12 Eylül mahkemeleri bu hesapta uzmanlaşmıştı; 12 Eylül adaleti biraz da bu hesaptı.

O zaman yapılan zalimlikti. Bugün Mustafa Balbay’a yapılanın da zalimlik olduğu kanısı kamuoyunda yaygınlaşıyor.

Silivri’deki Ergenekon, Diyarbakır’daki KCK mahkemeleri de ileride 12 Eylül hesaplarına ortak mı edilecek? Yaşarsak görürüz.

AİHM yargıcının uyarısı

Türkiye’de adil yargılanma ve gazetecilerin özel durumu nedeniyle ifade özgürlüğünün kullanımı üzerine düşen gölge, dün Hürriyet Daily News gazetesinden Serkan Demirtaş’ın bir haberiyle ayrı boyut kazandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türk yargıcı, hukuk doktoru Işıl Karakaş, Türkiye’den gelen davalardaki karar tutarsızlıklarına ve özellikle de karar çıkmadan uzayan tutukluluk sürelerine dikkat çekiyordu.

Profesör Karakaş özellikle 14 yıldır karar çıkmadan hapiste tutulan bir sanığın AİHM’ye yansıyan dosyasından söz ediyordu. Radikal Ankara Bürosu bu şahsın, PKK örgütüne üye olmaktan 1996’dan bu yana yargılanan Şahap Doğan olduğunu ortaya çıkarırken tutuklulukları on yılı geçen başka isimlere de ulaşmaya başladı.

Mustafa Balbay’ın durmuna dönersek, son sözü ona bırakalım. İçeriden yazdığı “Silivri Toplama Kampı-Zulümhane” kitabının önsözünde ne kadar doğru söylüyor: “Vicdan, kimsenin kaçamayacağı bir mahkemedir.”

Kaynak: http://www.cnnturk.com/Yazarlar/MURAT.YETKIN/Mustafa.Balbayin.ceza.gibi.tutuklulugu/41.3170/



  Mustafa Balbay Imam istedi  

 

İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanan gazeteci Mustafa Balbay’ın cezaevindeki koğuşuna imam istediğini belirtti.

Cezaevinin sosyal haklardan yararlanmak isteyen Balbay’ın isteği üzerine gönderilen imamdan kendilerini cezaevinden kurtaracak duayı okumasını istediğini yazan Sertel’in “Medyatava” internet sitesinde yer alan yazısından bir bölüm şöyle:

“Balbay dilekçe vermiş, demiş ki: ‘Cezaevi kuralları içinde bize tanınan sosyal haklardan yararlanmak istiyoruz...’ Bir süre sonra yanıt gelmiş ‘İmam ister misiniz?’ diye... Mustafa düşünmeden yanıt vermiş: ‘Getirin, isterim’ demiş. Gülümsüyor anlatırken. ‘Değişik yüzde ve değişik görüşte bir insanla sohbet etmenin yararını düşündüm’ diyor. Silivri Müftülüğü’nden imam gelmiş.

Onun da adı Mustafa’ymış. ‘Selamünaleyküm Mustafa Bey’ demiş. Selamlaşmışlar, tanışmışlar. İmam sormuş, ‘Sizin için ne yapabilirim?’ Mustafa demiş ki, ‘Bizi buradan kurtaracak duayı okuyun lütfen!’ İmam şaşırmış dudaklarında acı bir gülümseme...

Buna benim gücüm yetmez Balbay Bey’ diye cevap vermiş. Balbay sormuş, ‘Peki nasıl bir dua okumak istersiniz?’ İmam efendi, ‘Sizin günahlarınızın affedilmesi için Allah’a yalvarabilirim’ Balbay, ‘Sen bizim için değil de mahkeme heyetinin günahlarının affedilmesi için yalvarsan daha iyi olur. Bizden çok onların ihtiyacı olacak’ diye cevap verince imam Mustafa Bey ile olan sohbet de böylece noktalanmış.”

 

Kaynak: http://www.nethaber.com/Toplum/158495/Cumhuriyet-gazetesinin-eski-Ankara-temsilcisi
Tarih: 24 Ağustos 2010







Balbay ve Özkan serbest kalmadılar çünkü...

İkinci "
Ergenekon" davasının tutuklu sanığı Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay, "Darbe günlükleriyle" ilgili yürütülen soruşturmanın Ankara'ya gönderilmesini anımsatarak, "Kuvvet komutanlarının, birinci şahısların yazılan notlarını bu davanın dışında tutuyorsanız, bizleri neyle yargılayacaksınız?" dedi.

 
 


İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada konuşan tutuklu sanık emekli Albay Hasan Atilla Uğur, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün bir televizyon kanalına ayaküstü verdiği röportajda, telefon görüşmelerinin yayınlanmasıyla ilgili "Bunlar basit şeyler, varsa rüşvet, bunları bayrak yapsınlar" dediğini ifade etti.

Uğur, kendisinin telefon görüşmelerinde cebir ve
şiddet olmadığını, Köksal Şengün ile aynı durumda olduğunu iddia etti.

Tutuklu sanık Mustafa Balbay'ın koğuş arkadaşı olduğunu dile getiren Uğur, Balbay'ın son kitabını yazarken yaşadığı zorlukları anlatarak, "Sağ eliyle yazdı. Eli tutuldu, sol eliyle yazdı. 2 sayfayı yazmak için 10 saat iddianame okudu. 18-19 saat çalıştı. Gözlerine kan oturdu. Kitabı okuyanlar,
Ergenekon uydurmasının, zulümun ne olduğunu anlayacaktır" dedi.

Taksim'deki saldırı

Mustafa Balbay da Taksim'deki canlı bomba saldırısına değinerek, saldırıda yaralanan polislere ve vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulundu.

Saldırıyı duyduğunda ilk tepkinin "
Ergenekon" bağlantısını bulmaya yönelik olduğunu, bombacının beğenilmeyerek, arkasında ne olduğunun sorulduğunu anlattı.

Balbay, "Kamuoyunda ortam hazırlanmaya çalışılıyor. Bizi gerçekten böylesi bir zulüm altında bırakmaya, hukuku bir yana bıraktım, vicdanınız el veriyor mu? Saldıran ortaya çıkmış, hala bir şey var mı diye araştırılıyor" diye konuştu.

Diyarbakır'daki KCK davasına da değinen Balbay, "Aynı düşünceyi paylaşmıyor ama aynı kaderi paylaşıyoruz" diyerek, bu davayla ilgili basında çıkan haberlerden bazı bölümler okudu.

Balbay, o davada, herkesin KCK üyesi olduğunu söylediğini, bu davada ise kimsenin "
Ergenekon" üyeliğini kabul etmediğini belirterek, "Hepsi birden 'Kürtçe konuşacağız' dedi. İddianame, örgütün ne olduğu ve kimler tarafından kurulduğu yazılı. Örgüt budur. Bütün ayrıntılar ortada. Siz burada örgüt arayın, arayın ama aileden başka bir şey bulamayacaksınız. 3 tane örgüt şeması var. Bu örgüt çoktan seçmeli mi? Sabah bunu, öğlen bunu kullanayım. 3 yıl geçti hala örgüt aramaktasınız. Örgüt davasının nasıl olduğu da Diyarbakır'da ortaya çıktı. Bunun karşılaştırmasını yapın" şeklinde konuştu.

Balbay, cezaevinde yapılan diş muayenesini de anımsatarak, "Doktor, 'ağzınızı kapatın çene ölçünüzü alacağım' dedi. Diş hekimi bile Tuncay Özkan'ın ağzını kapatamadı" dedi.

Eski Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'in tahliyesine çok sevindiğini ifade eden Balbay, "İddianamede, 'Özbek, Balbay'ın dediklerini yapar' diye iddia ediliyor. Allah aşkına bir belge göstersinler. Ben tutuklandığımda 49 yaşında bir gazeteci, Özbek 70 yaşında babamdan 5 yaş küçük bir sendikacıydı. Böylesine içeriksiz, soyut bir suçlama olabilir mi?" diye konuştu.

Darbe planları


Savunmasını tamamlamasının ardından 1 yıl geçtiğini ifade eden Mustafa Balbay, Savcının bu davanın özünün darbe olduğunu söylediğini hatırlattı.

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ergül'ün eski Deniz Kuvvetleri Komutanı
emekli Oramiral Özden Örnek tarafından yazıldığı iddia edilen "Darbe Günlükleri"ne ilişkin soruşturmayı yetkisizlik kararıyla Ankara'ya göndermesine değinen Balbay,  Savcı Ergül'ün 3 kuvvet komutanı ile "Ergenekon" soruşturması arasında bağ kuramadığını söyledi.

Bu kararın mahkemeye getirtilmesini isteyen Balbay, "Bu davanın özü olan 4 darbe. Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven diye sıralanıyor. İddianamede bu planların Şener Eruygur, Özden Örnek, İbrahim Fırtına ve Aytaç Yalman tarafından yazıldığı anlatılıyor" dedi.

Gazeteci Balbay, şöyle devam etti:

"Biz buradaki insanlar aynı örgütün içindeyiz de Eruygur'un Özden Örnek'ten haberi yok mu yani. Bu nasıl bağ kurmadır. İddianame, 'Balbay'ın notları Özden Örnek'in günlüklerini doğrulamaktadır' diyor. Örnek, günlüklerinde '4 Mart 2003'te
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün başkanlığında toplandık' diyor, 20 komutan sayıyor. Şu konuları paylaştık. Tekil şahıs ile anlatıyor. 'Bunun darbeyle ilgisi yok' diyorsunuz, 'Balbay'ın notları darbenin özüdür' diyorsunuz. Bu hukuk darbesidir, insan hakları darbesidir, gazeteciye sansürdür.

Benim burada, haber kaynaklarım, gazeteciliğim sorgulanıyor. Kuvvet komutanlarının, birinci şahısların yazılan notlarını bu davanın dışında tutuyorsanız, bizleri neyle yargılayacaksınız? Bu davada polisleri serbest bıraktınız, örgütün iddia edilen kuvvet kanadı çöktü. Örgütün kasası denilen Mustafa Özbek'i serbest bıraktınız, kasası çöktü.

Darbe iddialarını yazanlar, konuşanlar, planı yapanlar serbest. Böyle bir şey var mı yok mu diye bakan gazeteci tutuklu. İddiaların omurgasını oluşturan kişileri serbest bırakıp, bizi tutuklu yargılamanızı kabul edemiyorum."

Cumhuriyet gazetesinin terör örgütünün merkezi olmadığını ifade eden Balbay, gazetenin direndiğini, ayakta kalma mücadelesi verdiğini anlattı.

Balbay, gazeteye katılan yeni yazarlara da değinerek, "Bekir Çoşkun, 'Onuncu Köy' diye diye, sonuncu köye geldi" dedi.

Duruşma taleplerin alınmasıyla devam ediyor.

KAYNAK:http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/11/06/balbay.ve.ozkan.serbest.kalamadilar.cunku/595593.0/index.html





  Öldüresiye Yargılama Mahkemesi 

31 Ağustos 2010
Mustafa Balbay


Ergenekon davasının seyriyle ilgili şöyle bir benzetme yapmıştım:

Bu dava, ilerledikçe uzayan bir yolculuğa benziyor. Diyelim ki; İstanbul’dan Ankara’ya gidiyorsunuz. Git git, bir tabela; Ankara 200 km. Basıyorsunuz gaza, git git bir tabela daha; Ankara 250 km.

Bu benzetmeyi şu nedenle yapmıştım:

Duruşmalar yapıldıkça, savcılık, mahkeme heyeti çeşitli kurumlardan yeni bilgiler-belgeler istiyor, kimi olayları bu dava kapsamında değerlendirmek üzere dosya getirtiyor.

Saptamamızın doğruluğu 20 Ağustos Cuma günü bir kez daha kanıtlandı. Mahkeme heyeti, AKP’ye ilişkin 2008 yılında açılan kapatma davasının tüm dosyalarının Anayasa Mahkemesi’nden istenmesine karar verdi.

Bu gidişle davanın klasör sayısı üç haneli rakamlardan dört haneli rakamlara çıkacak…

***

Mahkeme heyeti dava sürerken elbette yeni deliller toplayabilir. Ancak Silivri’deki gidiş, dava yolda düzülür örneği, davanın giderek başlangıç noktasından çok farklı bir zemine kayacağını gösteriyor. Belki başlangıçta zemin belli değildi, yeni yeni oturtacak yer arıyorlar!

Silivri’de yargılananların…

Suç tarihleri belli değil…

Neyle suçlandıkları net değil…

Suçlamalarla deliller arasında bağ yok…

Üyesi oldukları iddia edilen örgütün varlığı belli değil…

Bütün bu belirsizliklerin üzerine yeni dosyalar eklenecek…

Eklensin, ona da itirazımız yok ama durumu netleştirecekse, dava sürecine açıklık getirecekse…

Eğer AKP kapatma davası da Ergenekon’la ilişkilendirilecekse ortaya şu sorular çıkmıyor mu:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da mı Ergenekon’a bağlı?

Anayasa Mahkemesi ile Ergenekon arasında organik bir ilişki mi var?

***

Mahkeme üyeleri, sanıklara yönelttikleri sorularda da yelpazeyi sınırsız tutuyorlar. Bunun getireceği olumsuzluk, belirsizlik anımsatıldığında şu karşılığı veriyorlar:

- Biz gerçeği arıyoruz!

Hayır… Gerçek böyle aranmaz. Bu, gerçeği aramak bir yana, herkesin her türlü yorumu yapmasına ortam hazırlayacak bir bulanıklık doğuruyor.

Silivri, özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) bir prototipi, simgesi haline geldi. Bu simge aklımıza şu soruyu da getiriyor:

Eskiden Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) vardı. Konu devletin güvenliği olunca bu mahkemeler kendilerinde pek çok hakkı görürlerdi. Bu da ciddi eleştiri konusu olurdu. DGM’ler kaldırıldı. Acaba ÖYM’ler de şimdi fiilen Hükümet Güvenlik Mahkemeleri olarak mı işlev görüyor?

İşte 12 Eylül’deki ikilem bu. Böylesi sınırsız, sorumsuz yetki kullanımları hükümet eliyle kural haline gelsin mi, gelmesin mi?

Buna hayır demek bir demokrasi görevidir.

Bir insan yaşamı boyunca suç işlemeyeceğine dair söz verebilir ama hiç yargılanmayacağına dair söz veremez. Bir gün beklemediği anda, beklemediği suçlamalarla karşı karşıya kalabilir. Tanrı o gün hiç kimseyi bugünkü ÖYM’lerin karşısına çıkarmasın. Sanki mübareklerin açılımı şu:

Öldüresiye Yargılama Mahkemesi!

Mustafa Balbay










 
Balbay: Suçlamalarla gerçekler örtüşmüyor 

 

 

Cem TURSUN/İSTANBUL, (DHA) 5 Kasım 2010

 
İkinci Ergenekon davasının 92’inci duruşmasında söz alan tutuklu sanık gazeteci Mustafa Balbay, “Darbe planlarını yazanlar, konuşanlar, planı yapanlar serbest. ‘Böyle bir şey var mı yok mu’ diye bakan gazeteci tutuklu. İddiaların omurgasını oluşturan kişileri serbest bırakıp bizi tutuklu yargılamanızı kabul edemiyorum" dedi.

Duruşmada söz alan Mustafa Balbay, 31 Ekim'de Taksim’de meydana gelen intihar saldırısını anımsatıp yaralanan 32 kişiye geçmiş olsun diledikten sonra “Sayın heyet, dikkat ettiniz mi? İlk tepkiler Ergenekon bağlantısı bulmaya yönelikti. Hükümet ve çevresi bombacıyı beğenmedi. ‘PKK’lıydı ama arkasında ne vardı? Kamuoyu bu olayı da Ergenekon’a bağlamak için ortam hazırlandı. ‘Buradaki yargılamanın dışında medyada da bir yargılamanın yanında medyada da yargılama sürüyor’ demiştim. Biz burada zulüm altındayken bırakın hukuki değerleri bunlara vicdanınız el veriyor mu" dedi.

KCK DAVASINDA ‘ÜYESİ DEĞİLİM’ DİYEN YOK, BURADA ‘ERGENEKON ÜYESİYİM’ DİYEN YOK"
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan KCK davasına dikkat çeken, 7 bin sayfalık iddianamede örgütün ne zaman ve kimler tarafından kurulduğunun yazıldığını anlatan Balbay, “Örgüt budur. ’KCK üyesi değilim’ diyen yok. Burada ’Ergenekon üyesiyim diyen yok’ Herkes ’KCK’ye üyeyim, şehir konseyine üyeyim’ diyor. Hepsi Kürtçe savunma yapmak istediklerini söylüyor. Örgüt budur. Biz burada değil, ortak bir şey yapmak, konuşma sırası bile yapamıyoruz" dedi.

BU ÖRGÜT ÇOKTAN SEÇMELİ Mİ?
Balbay şöyle devam etti:
“İddia makamının ısrarla kurmaya çalıştığı örgüt burada yok. Burada ancak çok büyük bir aile kurabilirsiniz. Bizi kazısanız ancak insan çıkar. Arayın ama aileden başka bir şey bulamayacaksınız. Bu iddianamede örgütün yapısına ilişkin 3 ayrı şema var. Bu örgüt çoktan seçmeli mi?"
Mahkemenin Emniyet Genel Müdürlüğü,
Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı’na yazdığı yazılara “Böyle bir örgüt yok" diye yanıt geldiğini anımsatan Balbay, “Böyle bir örgütün varlığı ispatlanmadığı için Mart 2009’da ’iddia olunan örgüt’ denilmesini kararlaştırdınız. Medya dinlemedi, bir karar daha aldınız. Bugüne kadar ‘bu kişinin örgüt üyesi olduğu saptanmıştır’ diye bir belge geldi mi? Heyetin en azından bunu karşılaştırmasını istiyorum" diye konuştu.
Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’in tahliyesine çok sevindiğini ifade eden Balbay “İddianamede ‘Özbek Balbay’ın dediklerini yapar’ diye iddia ediliyor. Allah aşkına bir belge göstersinler. Ben tutuklandığımda 49 yaşında bir gazeteci, Özbek 70 yaşından babamdan 5 yaş küçük bir sendikacıydı. Böylesine içeriksiz, soyut bir suçlama olabilir mi?" diye konuştu.

DİŞÇİ BİLE ÖZKAN’IN AĞZINI KAPATAMADI
İddianamede Tuncay Özkan ile 6 kez görüşme yaptıklarının yazıldığını belirten Balbay, cezaevine yapılan diş sağlığı taramasını esprili bir şekilde anlatarak, “Diş hekimi bile Tuncay’ın ağzını kapatamadı. Tuncay düşündüğünü açıkça söyleyen, beyni dilince bir insan" diye konuştu. “Bizi hala tutuklu yargılıyorsunuz" diyen Balbay heyete “Suçlamalar ile gerçeklerin ne kadar örtüştüğünü gözden geçirin" diye seslendi.

DAVANIN ÖZÜ
Balbay, konuşmasının devamında
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Ergül’ün eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek tarafından yazıldığı iddia edilen“Darbe Günlükleri"ne ilişkin soruşturmayı, Ergenekon soruşturmasından ayırarak yetkisizlik kararıyla Ankara’ya göndermesine ilişkin değerlendirmede bulundu. Balbay, 24 Kasım 2009 tarihindeki çapraz sorgusunda Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in “Darbe planları içinde bulundunuz mu" sorusu üzerine Başkan Şengün’ün “Bu konuda soruşturma var mı?” diye sorduğunu anımsattı. Savcı Pekgüzel’in “Bu davanın özü darbe" şeklindeki açıklamasına değinen Balbay şöyle devam etti:
“Bu davanın özü olan 4 darbe Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven diye sıralanıyor. İddianamede bu planların Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur, Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek, Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman tarfından yazıldığı anlatılıyor. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ergül, ‘Üç kuvvet komutanı ile
Ergenekon soruşturması arasında bir bağ yok’ dedi. Ama birbirini hiç tanımayan ilgisiz insanlar aynı örgütte"

GAZETECİLERE SANSÜR
“Şener Eruygur ile Özden Örnek’in birbiriyle irtibatı yok. Emlakçı Muzaffer Öztürk ile Mustafa Balbay’ın irtibatı var, öyle mi" diye soran Balbay gelinen aşamayı şu sözlerle eleştirdi:
“İddianamede 'Balbay’ın notları Özden Örnek’in Günlükleri’ni doğrulamaktadır' diyor. Benim olduğu iddia edilen notlarda ’Falan kişi böyle söyledi, şu kişi şöyle söylemiş’ diye ifadeler var, bunlar bir gazetecinin notları. Özden Örnek’in Günlükleri’nde '4 Mart 2003’te
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün başkanlığında toplandık' diyor, 20 komutan sayıyor. 1. Tekil şahıs ile anlatıyor. Bu günlüklerin davanın özü ile ilgisi yok ama Balbay’ın gazeteci olarak aldığı notların darbe ile ilgisi var. Bu hukuka,. İnsan haklarına darbedir, gazetecilere sansürdür"

Önceki gün çapraz sorgusu tamamlanan Eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu’nun birleştirilen 3. iddianamenin sanığı olduğunu anımsatan Balbay, “3. İddianamede de Cumhuriyet Gazetesi’nin bir terör örgütü merkezi gibi gösterildiğini, Ankara Bürosu santralının dinlendiğini bir kez daha gördük. İlhan Selçuk, bu davada karşılaştığı muamele nedeniyle sağlığı bozulduğu için yaşamını yitirdi. 3. İddianame’de İlhan Selçuk’a değil selam vermek, yazdığı notta adı geçen kişi bile örgüt üyesi sayıldı" diye konuştu.

ONUNCU KÖY
Gazeteci-Yazar Bekir Coşkun’un artık Cumhuriyet’te yazmaya başladığını ifade eden Balbay,“Onuncu Köy’den sonuncu köye geldi. Cumhuriyet Gazetesi ayakta kalma mücadelesi verirken ben ‘medyayı ele geçirmeye çalışmakla’ suçlanıyorum. Cumhuriyet Gazetesi’nde terör örgütüne omuz veren bir
haber göstersinler" dedi.

VİCDANİ DEĞERLERİNİZ EL VERİYOR MU?"
Ayakta kalma mücadelesi verdiklerini belirten Balbay, “Hukuk arıyoruz. Benim sorumlu olduğum ailem, ülkem var. Olabildiğince sakin olarak sağlığımı korumaya çalışıyorum. Yoksa burada alçakça yapılan planları kabullendiğinden değil. Bizi özgür yargılayın” diyerek sözlerini tamamladı. Olaydan sonra ilk tepkisinin “Bu olayı da
Ergenekon'a bağlamak isterler” olduğunu ifade eden Balbay, “Olayın ardından 'Bağlantılar ilginç' diye bir açıklama yapıldı. Terörist ortaya çıktı. Hükümet bombacıyı beğenmedi. Acaba arkasında ne var, denildi. Bizi böylesi bir durumla karşı karşıya koymayı, bırakın hukuki değerlerinizi bir yana, vicdani değerleriniz buna el veriyor mu?" dedi.

KAYNAK: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16227666.asp







 İkinci Ergenekon 2011’e ertelendi 

İkinci Ergenekon davasının 95. duruşmasında söz alan gazeteci Mustafa Balbay, “Böylesine bilinmeyenler içerisinde somut deliller yokken kim gelse vicdanlar çözülebilir?” dedikten sonra, “Vicdanlarınız granit kayadan daha da katı’ diye başlayan bir şiir okudu

Gazeteci Tuncay Özkan ise, “Bayram geliyor. Kendimi ne olarak göreyim? Kurbanlık gibi mi?” diye konuştu. Balbay ile Özkan’ın tahliye taleplerini reddeden mahkeme, duruşmayı 17 Ocak 2011 tarihine erteledi.
Davanın dünkü duruşmasında sanık ve avukatlarının talepleri dinlendi. Devlet Bakanı Hayati Yazısı’nın “Başarılı olsalardı yargılamayı onlar yapacaklardı” sözlerini hatırlatan Balbay, “Hangimizin mahkeme kuracak gücü var. Bir darbe yapıp mahkeme kuracak gücü olan varsa onlar burada yok.
Hayati Yazıcı kimleri kastetmekte?” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ’Barış sürecini baltalamayın’ sözlerine atıfda bulunan Balbay, “Barış için ne gerekirse yapalım. Ama dağdaki teröriste açılım, bize kapanım mı? Teröriste dahi barış çağrısında bulunan iktidar bizden terör örgütü üretmenin çabası içinde” ifadesini kullandı.
Özkan ise, teröre karşı meslek hayatı boyunca birlik çağrısı yaptığını belirterek, şunları söyledi: “Toprağa karışacağım. Tarih yazar beni. Burada benim tarihimi çöpe atıp yepyeni bir tarih yazılmasını kabul edemem. Bu devletin bana ayıbını nereye koyabilirim? Bayram geliyor. Kendimi ne olarak göreyim? Kurbanlık gibi mi? Sevdiğinin koynundan sabaha karşı alınmanın, çocuğunun gözü önünde kelepçe takılmasının adı ne? 27 aydır suçunu söylemeden burada yatmanın adı ne?”  

Ergenekon’da 3 tahliye
Bu arada dünkü oturumda tutuklu sanıklardan İşçi Partili Emcet Olcaytu, emlakçı Muzaffer Öztürk ile eski
MersinÜlkü Ocakları Başkanı Hamza Demir’in tahliyesine karar verildi. 3 kişinin tahliyelerine ilişkin kararın açıklanmasının ardından Balbay, alkışlayarak heyetin diğer tahliye taleplerini reddetmesine tepki gösterdi. Özkan da “Adalet istiyoruz, kurbanlık koyun muyuz burada?” diye bağırdı. Mahkeme başkanının  kendisini uyarmasına sinirlenen Özkan, bağırarak salonu terk etti. 

Kaynak:  http://www.milliyet.com.tr/ikinci-ergenekon-2011-e-ertelendi/siyaset/haberdetay/12.11.2010/1313412/default.htm
Tarih: 12 Kasim 2010


 

 

 

 

 

  Mustafa Balbay : " Siyasete Gireceğim "     

Mustafa Balbay : Siyasete Gireceğim

 

İkinci Ergenekon davasında 2 yıla yakın süredir tutuklu yargılanan Mustafa Balbay, “Artık mücadelemi ‘Hukuk bilmezse halk bilir’ diyerek siyasi alanda sürdüreceğim” diyerek siyasete girme kararını mahkeme heyetine açıkladı. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in kendisine 1995 yılında milletvekili adaylığı teklif ettiğini anlatan Balbay, “Gün o gündür, halktan büyük güç yoktur” dedi. Tutuklu sanık Tuncay Özkan ise “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olduğu yerden milletvekili adayı olacağım” dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi yerleşkesi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın dün 103. duruşması yapıldı. Oturumu açan Başkan Köksal Şengün talep ve beyanların alınacağını duyurdu. Duruşmada söz alan Balbay, bugüne kadar ülkeye bir gazeteci olarak hizmet etmeye çalıştığını, almayı değil vermeyi hedeflediğini anlattı. Balbay şöyle devam etti: “Gelinen noktadaki kararımı heyetinizle paylaşmak durumunda olduğunu hissediyorum. Eğer saldırı siyasalsa ben de o kazanda kaynamaya karar verdim. NTV muhabirinin dün (önceki gün) bana seslenmesi üzerine siyasete gireceğimi söyledim. Ben bu ülke için demokratik, laik, sosyal hukuk devletini koruyarak siyasal zeminde mücadelemi sürdürmeye karar verdim. ‘Kaderini seveceksin’ derler. Mademki kader beni buraya itti, ben de kaderimi seveceğim. Madem önümüze bu kere siyaset konuldu. ‘Burada da varım’ diyorum.”

Gazeteden izin

Gazetenin kurucusu Yunus Nadi’nin de hep siyasetin içinde olduğunu belirten Balbay şunları söyledi: “Siyasete girmem konusunda gazetem Cumhuriyet’ten ahlaki olarak izin aldım. Gazetenin yöneticilerine, akil adamlarına bundan sonra bana yönelik saldırılara siyasallaşan bir dille cevap vereceğimi söyledim. Kararımın doğru olduğunu söylediler.”

Tutuklanmadan iki gün önce sabah 6’da yola çıkıp İstanbul’a geldiğini ve İlhan Selçuk’u ziyaret ettiğini daha sonra Kadın Araştırmaları Derneği’nin ve Koç Üniversitesi’nin düzenlediği toplantılara konuşmacı olarak katıldığını anlatan Balbay, “Aynı gün akşam evime ailemin yanına döndüm. Ben böyle yaşayan bir insanım, eğer halkın vicdanında bir nebze yer etmişse, siyasal zeminde bir karşılığı olduğunu düşünüyorum” dedi.

Ecevit’in teklifi

İki kez milletvekilliği teklifi aldığını anlatan Balbay, “Bana iki kez milletvekilliği teklifi yapılmıştı. Birincisini 1995’te Ecevit’ten almıştım. Gazeteci olarak kalmak istediğimizi, ülkenin iyi gazetecilere de ihtiyacı olduğunu söylemiştim. İkinci teklifi aldığım siyasi lider hayatta. Açıklama iznini alma fırsatım olmadığı için açıklamayacağım” dedi.

Balbay, avukat Yusuf Erikel ve 7 kişinin yargılandığı dosyanın, İkinci Ergenekon ile birleştirildiğine dikkat çekti: “Son bir ayda bu davada ifadesi alınan sanık sayısı 2, yaşamını yitiren 1, yeni gelenler 8. Erikel’i avukat olarak burada tanıdım. Savcılık ifademi verdiğim sırada 6 Mart 2009’da Beşiktaş Adliyesi’nde görmüştüm. Erikel’in iddianamesinin 51. sayfasında Erikel ile Balbay arasında örgütsel irtibat olduğu anlatılmış. Neriman Aydın’ın avukatı olarak adliyede bulunan Yusuf Erikel’in CHP Milletvekili Çetin Soysal’a ‘Balbay’a ulaşamazsınız, Balbay şu anda ifade veriyor’ konuşması örgütsel irtibat olarak gösterilmiş. Bu örgütsel irtibat ise bu terör örgütünün merkez üssü Beşiktaş Adliyesi’dir.”

Balbay heyete şöyle seslendi: “Ben Yusuf Erikel ile de irtibat halinde terör örgütü üyesi olarak yargılanmaktayım. Cezaevinde 2 yılım doluyor. Size yüklenenlere dikkat ediniz. Çanlar hukuk için çalıyor. Bitmekte olan hukuktur. Hukuk biterse bunun birinci derecede sorumlusu sizlersiniz. Türkiye’de hukuk işlemiyor, işletiliyor. Hangi hukukla derseniz ‘hu’su gitmiş kuklası kalmış.”

Düşünemedim

“Ben gazeteci olarak sırtımı Anadolu’ya dayadım” diyen Balbay, “AKP iktidara geldiğinde ben de döneme göre tavır takınmasını bilirdim ama yapmadım. AKP’nin birinci yılında başkentte yalnızdım. Doğruları yazmaya mecburdum. Hablemitoğlu öldürüldüğünde ‘Başıma bir şey gelmeden kızım beni tanıyacak kadar büyüsün’ diye dua ettim. Beni terörist yapacaklarını hiç düşünemedim” dedi.

25 kez reddedildi

Tahliye talebinin 25 kez reddedildiğini söyleyen Balbay, şunları anlattı: “Üç gün boyunca burada Yarbay Mustafa Dönmez savunmasını yaptı, sorgusu yapıldı. Bu salondaki bir kişi ile ilgili soru sordunuz mu? ‘Mustafa Balbay ile Dönmez arasındaki bağlantının’ kanıtı Mustafa Dönmez’in Mustafa Balbay’ın bir yazısını kesip saklamasıdır. O zaman binlerce gizli örgüt üyesi var. Dönmez suç işlemiş olabilir ama yargılama yeri burası değil. Benim de kitaplarımda suç unsuru bulunabilir ama yargılama yeri burası değil. Bizim toplamımızdan bir şey üretemezsiniz.”

Hukuka girişme

“Siyasi iktidarın sıkıştıkça bu davada yargılananları hedef haline getirmesinin sorumlusu heyetinizdir, buradaki hukuksuzluktur” diyen Balbay, “Ben pek hukuk bilmem. Hukuk fakültelerinde birinci sınıfta okutulan ‘Hukuka giriş’ kitaplarını aldım. Burada hukuka giriş değil hukuka girişme var” diye konuştu.

Tuncay Özkan ise Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin konuşmasından çok etkilendiğini anlatarak “Nasıl yıkılmadı bu bina? Gözyaşlarımı tutamadım. Böyle bir dava yürütülürken masumiyet böyle nasıl yargılanır? Yıkılan şey vicdanlardır” dedi. Özkan şöyle devam etti:

“Siyaset yapmak istediğim için buraya alındım. Siyaset hakkım engellendi. Olmayan bir örgüt yaratılarak buraya getirildik. Seçimde siyasi rakibim olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olduğu yerden milletvekili adayı olacağım. Halkım seçmezse, yatarım içeride. Seçilirsem de çıkartmayabilirsiniz beni buradan. Hiç önemli değil. Ben dokunulmazlığa karşıyım. Ama daha dokunmadık neyimi bıraktınız. Ben neden, Başbakan Erdoğan’ın karşısında siyaset yapamıyorum. Ben siyaset yapacağım. Uzun süredir bunu söylüyorum. Lütfen engel olmayın.”

 


   Balbay'in Milletvekilligi icin CHP'ye Dilekce   


 

 

  Balbay: Bana yakışan CHP olur!  

03.03.2011

Kaynak: http://haber.gazetevatan.com/balbay-bana-yakisan-chp-olur/362979/1/Gundem  


MEMLEKETİ Burdur’a mektup gönderen Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından gazeteci Mustafa Balbay, "Bana yakışan CHP olur" dedi.

Gazeteci Mustafa Balbay, memleketi Burdur’un Yeşilova ilçesi Güney beldesinde milletvekili olabilmesi için başlatılan imza kampanyasının ardından, Burdur Sivil Toplum Platformu’na mektup gönderdi. Sivil Toplum Platformu üyeleri, Balbay’ın mektubunu Cumhuriyet Meydanı’nda Burdurlulara okudu. Mektubunda Silivri 4 Nolu Cezaevi F-12 koğuşunun 5 Nolu hücresinden, 80 demir delikli pencerenin hemen önünden mektup yazdığını belirten Balbay, şu ifadelere yer verdi:

"Hapisteki insan için en önemli duygu yalnız olmadığını hissetmektir. Penceremin hemen karşısı duvar. Duvarın üzeri tel örgü, onun üzeri gökyüzü. Hücrede yalnızım, etrafım bomboş. Ama içim kalabalık mı kalabalık. Sizler varsınız. Başlattığınız kampanyanın beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam. Hapiste insanın en mutlu olduğu anlar, nerede olduğunu unuttuğu anlardır. Yaptığınız açıklama ve Burdur’umuzun gazeteleri elime ulaşınca avuçlarıma özgürlük kondu dersem, sanırım sevincimi bir nebze olsun tarif etmiş olurum."

’SİYASAL BİR SALDIRI ALTINDAYIM’

Özünde siyasal bir saldırı altında olduğunu aktaran Balbay, buna siyasal karşılık vermek gerektiğini belirterek şöyle devam etti:
"Burdur Sivil Toplum Platformu temsilcileri, kampanyanızda dile getirdiğiniz gibi bana yakışan CHP olur. CHP’nin beni nerede ve nasıl değerlendireceğini şu aşamada söylemem elbette olanaksız. Ancak şunu bilmenizi isterim; her nerede olursam olayım önce Burdur’a aitim. Attığınız her destek imzası, omuzlarıma bir kanat. En kısa zamanda görüşmek, kucaklaşmak dileğiyle. Her şey gönlünüzce olsun, ağız tadınız ceviz ezmesi güzelliğinde olsun."

İMZA KAMPANYASI GENİŞLİYOR

Balbay’ın özgürlüğüne kavuşması için imza kampanyası başlattıklarını hatırlatan Burdur Sivil Toplum Platformu Konseyi Başkanı Kemal Arslan şunları söyledi:
"İmza kampanyasını Burdur merkezde de başlatarak genişletiyoruz. Balbay’ın kendi el yazısıyla kaleme aldığı 22 Şubat tarihli mektubu bize ulaştı. İçini döktüğü 4 sayfalık mektupta başlattığımız kampanyanın kendisini nasıl mutlu ettiğini bildirdi. Balbay, ’Bana yakışan CHP olur’ sözleriyle kendisini Burdur’a emanet etmiştir."

 



 

  Balbay'ın yeni koğuş krokisi    
04.03.2011

KAYNAK: (internetajans.com)
http://www.internetajans.com/default.asp?nid=103720


Tek kişilik koğuşa alınan Mustafa Balbay, koğuşunun krokisini çizerek basına gönderdi.
Silivri Cezaevi'nde tek kişilik koğuşa alınan Ergenekon tutuklusu gazeteci Mustafa Balbay, taşınma sürecini anlattı, çizdiği krokiyi de basın mensuplarına gönderdi. 

Müvekkiliyle dün cezaevinde görüşen Avukat Hüseyin Ersöz, yaptığı yazılı açıklamada, Balbay'ın anlattıklarını gazetecilerle paylaştı. Ersöz, '28 Şubat, saat 16.45'te 4 No'lu Cezaevi'ndeki koğuşa 3 infaz memuru girerek 'Toplanın, gidiyoruz. Sevk bu gece mutlaka bitecek!' denilmiştir. Balbay ve Özkan, kendilerine bilgi verilmediğini söylediklerinde ise, Cezaevi'nin 2. Müdürü odaya gelerek 'Yazılı belge yok. Toplanın!' cevabını verilmiştir' dedi. Ersöz, Balbay 4 Nolu Cezaevi'nden ayrılırken bir infaz memurunun kitabına atıfla 'Zulümhaneyi şimdi göreceksiniz' dediğini de sözlerine ekledi. 

 




 

 

  Balbay simdide hücrede  


03.03.2011 Kaynak: (CNN TURK): 

http://www.cnnturk.com/Yazarlar/MURAT.YETKIN/Balbay.simdi.de.hucrede/41.3759/


Mesele yalnızca Balbay ve hücre değildir. Bugün Türkiye'de gazeteci artık her isteyenin hamlesine açık bir hale gelmektedir.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e göre, aslında şimdiye kadar neden ayrı tutulmadığını sormamız gerekiyormuş. Dün gazeteciler Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın Silivri’deki koğuşlarından hücrelere alınması üzerine soru sorunca, Ergin bu karşılığı verdi. 
Dediği, kâğıt üzerinde doğru olabilir. Yasanın ‘emredici hükmü’, ‘bu tür sanıkların, tutukluların’ ayrı barındırılmalarını emretmektedir. Burada kâğıt üzerinde olan, kanuni olan her şey hukuki midir tartışmasına girmek istemiyorum. Ölüm cezası kanunlarımızda varken de bana göre hukuki değildi. Tayyip Erdoğan’ı bir şiir okuduğu için hapseden, seçilmekten yasaklayan kanunlar vardı, bana göre onlar da hukuka uygun değildi. Ama ben asıl başka yere takıldım. 


Terör üyesi mi?
 
Adalet Bakanı’nın ‘Bu tür tutuklular’ sözü, açık olmasa da sanırım terör eylemleri, terör örgütü üyeliği suçlamalarıyla yargılananları kastediyor. 
Gerçi Bakan, kararın kendisine değil, cezaevi savcılığı ve yönetimine ait olduğunu söyledi. Ancak neticede Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı olarak da, cezaevlerinin kendisine bağlı olduğu üst makam olarak da Adalet Bakanı’nın şu söyleyeceğim konuda bir yerindelik sorusu sormasına yer var. 
Ergenekon davası sanıkları arasında örneğin Danıştay Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’i öldürmekten, ayrıca Cumhuriyet gazetesinin bombalanması olaylarından yargılanan Alparslan Arslan var. Haydi tek tek isim saymayayım, iddianamelerde hepsi var; ama yine Cumhuriyet gazetesine saldırmak suçundan yargılanan, üzerlerinde çıkan kâğıtlara göre gömülü silah ve bombalar bulunan, ucu Hrant Dink cinayetine, ucu Akın Birdal suikast girişimine, yazarların-aydınların tehdit edilip yıldırılmasına dek varan şiddet suçlarından yargılananlar var. Hepsi koğuşlarda, birlikte kalıyor. 
Ama Bakan’ın dediği gibi ‘fiziki koşullar’ el verince, yani L-tipi cezaevindeki üç hücre-bir ortak avlu (ki yetkililer ‘hücre değil, müstakil oda’ diye düzeltiyor) inşaatı biter bitmez, oraya uygun görülen ilk isim, mesela Cumhuriyet gazetesine saldırmaktan yargılananlar olmuyor, Cumhuriyet gazetesinde çalışan gazeteci oluyor. 
Bunu yazmaktan meramım, diğerlerinin de hücreye atılması değildir; neden cezaevi yönetiminin ilk aklına gelen ismin doğrudan terör eylemini yapmış, karışmış isimler değil de ‘örgüt üyeliği’ ile suçlanan gazeteci olmasını sorgulamaktır. 
Bugün Türkiye’de gazeteci denilen şahıs, artık her isteyenin hamlesine açık bir hale gelmektedir ve bu tür uygulamaların bu atmosferde payı olmadığını kimse savunamaz. Sonra, Hrant Dink kitabı yazdığı için Adem Yavuz Arslan’a, Kürt sorunu üzerine işe gelmeyeni söylediği için Mehmet Metiner’e ölüm tehdidi gelir, sonra Nedim Şener’e, Şamil Tayyar’a, İsmail Saymaz’a aile boyu davalar açılır, internet gazeteciliği yapan Soner Yalçın örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklanır, sonra Serkan Demirel ve Ali Konar, BDP etkinliklerini izleyip haber yaparken, örgüt üyeliği suçundan hapis cezası alır, sonra genç gazeteci bakana, bürokrata soru sorduğunda azar işitir, sonra soracağını soramaz, yazacağını yazamaz hale gelir. 

‘ABD’den ileri olmak’ 
Sonra İçişleri Bakanı Beşir Atalay bizdeki basın özgürlüğünün ABD’den ileri olduğunu söyler ve bu nedenle bir Amerikan bürokratından müztehzi lafa maruz kalır. 
Bu durumu şahsen vicdanlı bir insan olduğuna inandığım Adalet Bakanı Ergin’in vicdanına emanet ediyorum. 
Biz mi ne yapıyoruz? Bir grup gazeteci ve yazar, cumartesi günü Ankara’da Mustafa Balbay’ın kitaplarını imzalamak üzere buluşuyoruz. Bunun Balbay’ın yargılandığı suçlamalarla da, yargıyı etkilemeye çalışmakla da ilgisi yok; basın özgürlüğü ve o zeminde dayanışma ile ilgisi var. 
Çünkü basın özgürlüğü çoğulcu demokrasinin, bağımsız ve tarafsız yargı ile birlikte birinci şartıdır ve gün gelir herkese lazım olur.
 
 
 
 
 
 
 

 Balbayin Milletvekilligi icin CHP'ye Dilekce 
08.03.2011 

Ergenekon soruşturmasının tutuklu sanıklarından gazeteci Mustafa Balbay’ın memleketi Burdur'da CHP’den milletvekili adayı gösterilmesi için CHP Burdur İl Başkanlığı'na dilekçe verildi.
Geçen 26 Ocak'ta Burdur Sivil Toplum Platformu tarafından Balbay’ın milletvekili olabilmesi için başlatılan imza kampanyası sona erdi. Burdur Sivil Toplum Platformu Konseyi Başkanı Kemal Arslan, kampanya kapsamında toplanan 1200 imzayı, Balbay’ın geçen hafta gönderdiği 'CHP’ye yakışırım' ifadesinin yer aldığı mektup ve milletvekili adayı gösterilmesi için gönderdiği başvuru dilekçesiyle CHP Burdur İl Başkanı Süleyman Erman’a teslim etti. Arslan dilekçenin ve imzaların CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na gönderilmesini istedi. Balbay’ın hapisten kurtulması için başlattıkları imza kampanyasıyla ilgili olumlu mesajlar aldıklarını belirten Arslan, "Takdir CHP Genel Merkezi'nindir. Değerlendirmelerini istiyoruz" dedi. 

BALBAY’A ÖZGÜRLÜK TÜRKİYE’NİN ONURUDUR

Burdur Sivil Toplum Platformu'nu bu kampanyadan dolayı tebrik eden CHP İl Başkanı Süleyman Erman ise, Balbay’a özgürlük verilmesinin sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin onuru olduğunu söyledi. Balbay'ın milletvekilliiği talebinin de yer aldığı dilekçeyi ve mektubu CHP Genel Merkezi'ne göndereceğini kaydeden Erkman, "Bu karar ile beraber sayın Balbay’ın aday gösterilip, gösterilemeyeceği tamamen Genel Başkanımızın ve Parti Meclisi’nin yetkisindedir. İlerleyen günlerde Burdur’un evladı, aynı zamanda Türkiye’ye mal olmuş bu değerli şahsiyetin CHP’den milletvekili olması hepimizin beklentisidir" diye konuştu.

Onur ÖZKAN/BURDUR, (DHA)

Kaynak: http://www.dha.com.tr/balbayin-milletvekilligi-icin-chpye-dilekce-flashaber_146979.html



 

 

 

     Balbay'dan Erdogana Mektup   


Kaynak : 
http://www.internetajans.com/default.asp?NID=103998


İkinci Ergenekon davası kapsamında Silivri Cezaevi'nde 739 gündür tutuklu bulunan, 15 gündür de tek kişilik hücrede tecrit altında tutulan Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay, bugün "Başbakan'a Mektup..." başlıklı bir yazı kaleme aldı. 


Geçtiğimiz hafta CHP'den milletvekili aday adayı olduğunu açıklayan Balbay'ın, Başbakan'a mektubu şöyle: 

GÜNDEM - MUSTAFA BALBAY 

Başbakan’a Mektup... 

Sayın Başbakan, 

8 Mart 2011 Salı günü partinizin grup toplantısında yaptığınız konuşmayı Silivri 1 No’lu Cezaevi F-3 alt koğuşu 3 No’lu hücremde hüzünlenerek izledim. 

Konuşmanızın önemli bir bölümünü tutuklanan gazetecilere ayırdınız. Özel bir hesap yapmışsınız, tutuklu gazeteci sayısını 27 olarak çıkartmışsınız. “Suçlarını” da tek tek dökmüşsünüz. Hükümeti devirmeye girişmekten terör örgütüyle ilişki kurmaya kadar her türlü suçu sayıp eklediniz: 

“Onlar gazetecilik yaptıkları için değil, bu suçlar nedeniyle içerdeler.” 

Bu sözleriniz ne adalete ne siyasete ne de vicdana sığar. 

Eğer iddianame metinlerinde yazılı olan suçlamalar doğrudan insanlara yaftalanacaksa siz şiir okuduğunuz için yargılanmadınız. 1998 yılında sizin için hazırlanan iddianamede suçunuz şöyle yazılmıştı: 

“Halkı din ve ırk farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik etmek.” 

12 Aralık 1997’de Siirt’te yaptığınız konuşmadan sonra açılan davada, bu suçu işlediğiniz için 10 ay hapis cezasına çarptırıldınız. Siz hüküm giydiğiniz halde bu suçu asla kabul etmediniz, bugün de “Şiir okuduğum için yargılandım” demektesiniz. 

Biz ise daha hüküm giymemişken nasıl milletin kürsüsünde bizi mahkûm edersiniz? 

Ergenekon savcısı değilim diyorsunuz ama bu tutumunuz savcılığı da geçti, doğrudan hüküm vericisi noktasına çıkmış bulunmaktasınız. 

*** 

Sayın Başbakan, 

Ergenekon savcıları hazırladıkları iddianamenin benimle ilgili bölümünde şöyle diyorlar: 

“Mustafa Balbay gazetecilik faaliyetlerini yürütürken İlhan Selçuk’un Ankara’daki temaslarını da düzenleyerek terör örgütü içinde özel konumu olan faaliyetlerde bulunmuştur. Yaptığı haberlerle de kaos ortamı yaratılmasına katkıda bulunmuştur...” 

Bu ve benzeri cümleler dışında benimle ilgili başka bir şey yok. Bir gazetenin başyazarı Ankara’ya geldiğinde her kesimle görüşür, Ankara temsilcisi de ona eşlik eder. Bundan suç üretiliyor. Bir gazeteci yaptığı haberin doğruluğuna-yanlışlığına bakar, kimin işine yarar-yaramaz o başka bir durumdur. 

Ergenekon savcıları bile benim gazeteci olduğumu, bu mesleği icra ederken aynı zamanda terör örgütü üyeliği de yaptığımı iddia ediyor. Yani terör suçunu gazetecilikle birlikte işlediğimi öne sürüyor. Böylece ortaya gazeteci-yazardan sonra gazeteci-terörist gibi kabul edilemez bir durum çıkıyor. 

Örneği vermemin nedeni şu: Ergenekon savcıları bile bana karşı sizden daha insaflı. Günün birinde size karşı Ergenekon savcılarına sığınacağım hiç aklıma gelmezdi. 

Bu durumda sormak isterim: 

Bizim yaptığımız gazetecilik değilse, sizin gazetecilik tarifiniz nedir? 

İktidarın her attığı adıma reform deyip övmek mi? 

İktidarın istikrarı bozulmasın diye tüm olası alternatifleri ortadan kaldırmak için seferber olmak mı? 

İletişim fakültelerinde “haber” kavramının en acımasız tarifi şudur: 

“Yazı işleri müdürünün haber dediği şeye haber denir.” 

İleri demokrasiyle bu kavramı da ilerlettik. 

“Başbakan’ın haber dediği şeye haber denir.” 

*** 

Sayın Başbakan, 

Son dönemde sıkça saray açıyorsunuz. Adalet sarayı. 

Adalet, saray açmakla dağıtılmaz. 

Sizin Siirt konuşmanızın ardından soruşturma, dava, karar, Yargıtay tüm evreleriniz 10 ay sürdü. Biz yıllardır yargılama bekliyoruz. O gün sizin yanınıza 200 kişi daha koysalardı, 50 ayrı suçtan. Yargılanmanız kaç yıl sürerdi? Bir kişi 10 ay ettiğine göre 201 kişi 2010 (iki bin on) ay! Yani 167 yıl! 

Bir de cezaevi koşulları var ki... Siz 4 aylık hapiste cezaevini kendiniz seçtiniz, koğuşunuza halı döşettiniz, toplantı odası yaptırdınız, beyaz eşya dahil dışarıdan istediğiniz eşyayı getirttiniz ve 30 bin ziyaretçi kabul ettiniz. 

Bu mektubu hücrede tek başıma yazıyorum... 

Cumhuriyetin 100. yılına talipsiniz. 

10. yılda yurdumuz demir ağlarla örülmüştü... 

Siz 100. yıla demir parmaklıklar örerek gitmektesiniz. 

 



   Freedom House'tan Türkiye'ye Basin Elestirisi   

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/sondakika/17280098.asp

ABD'de 70 yıl önce kurulan insan hakları ve özgürlükleri izleme örgütü Freedom House, "Türkiye'de iki yıldır duruşmaları yapılmayan bazı gazeteciler de dahil olmak üzere, gazetecilere yönelik taciz ve tutuklamaların basın özgürlüğüne karşı alarm verici bir tehdit oluşturduğunu" belirtti.

Merkezi Washington'da bulunan örgütün yazılı açıklamasında, "Freedom House, Türk liderleri medya bağımsızlığını korumaya dönük politikalar uygulayarak ve kendilerine karşı suçlamalar yöneltilmeyen ya da ciddi kanıtlar ortaya koyulmayan gazetecileri serbest bırakarak, bu gidişatı tersine çevirmeye çağırır" ifadesi kullanıldı.

"(Ergenekon) soruşturması kapsamında gazetecilerin tutuklanmasının, ülkedeki basın özgürlüğüne yönelik giderek artan baskılara karşı geniş çaplı protestolara neden olduğu" kaydedilen açıklamada, "toplamda 50 civarında gazetecinin şu anda cezaevinde bulunduğu, bunun dünyada en fazla sayıda gazetecinin hapse atıldığı örneklerden biri olduğu" ifade edildi.

"Tutuklanan gazetecilerin Ak Parti hükümetini eleştiren haberler yaptığına" işaret edilen açıklamada, "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de sivil özgürlüklerin tehlikeye girdiğini itiraf ettiği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ise tutuklamaları savunduğu" iddia edildi.

"Gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanmalarına özellikle dikkat çekmek istediğini" belirten Freedom House'un açıklamasında, şunlar kaydedildi: "Hükümetin politikalarına karşı çıkan medya kuruluşları ve gazetecilere karşı tacizler, eleştirel sesleri susturmaya ve medya çeşitliliğini kısıtlamaya yönelik açık bir girişim. Mustafa Balbay gibi 'Ergenekon' soruşturması kapsamında hedef alınan diğer gazeteciler, kendilerine suçlama yöneltilmeden iki yılı aşkın süredir tutuklu bulunuyorlar."

'GAZETECİ HAKLARININ AÇIK İHLALİ'

"Devam etmekte olan bu tutuklamalar, gazetecilerin haklarının açık bir ihlali. Tutuklananlar, ya suçlama yöneltilip yargılanmalı ya da serbest bırakılmalıdır. Aslında tüm 'Ergenekon' soruşturması, açık uçluluğu ve şeffaflıktan yoksun olmasıyla, Türk demokrasisisin durumu hakkında ciddi sorular uyandırıyor."

"Daha da ötesi, medya bağımsızlığına yönelik artan bu savaş, Türkiye'nin kendisini model Müslüman demokrasi olarak gösterdiği imajıyla ciddi anlamda çelişmektedir. Sayıları giderek artan tutuklamalara ilaveten, Freedom House, gazetecilere yönelik çeşitli gerekçelerle açılmış 4 binden fazla davayı kaygıyla not etmektedir."

"Türkiye'nin, Freedom House'un 2010 basın özgürlüğü raporunda 'kısmen özgür' kategorisinde yer aldığı" belirtilen açıklamada, "Medya, sınırlayıcı bir hukuki ortam ve acımasız yasalar, gazetecilerin hapse atılması ve soruşturulması ve muhalif medya kuruluşlarına yönelik düşmanca tavır tarafından kısıtlanmaktadır. Türkiye'de hapse atılan gazetecilerin oranı, dünyadaki en yüksekler arasındadır" ifadesi kullanıldı.

 

 

   Silivri'de hücreleri lağım suyu bastı    
Ergenekon tutuklusu İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek'in avukatı Hasan Basri Özbey, Doğu Perinçek, Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay ve bazı tutukluların bulunduğu hücreleri lağım suyunun bastığını söyledi.

 İstanbul- Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek’in avukatı ve aynı zamanda İP Genel SekreteriHasan Basri Özbey, Doğu Perinçek,Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay, emekli Albay Levent Göktaş ve emekli BinbaşıLevent Bektaş’ın bulunduğu hücreleri lağım suyunun bastığını söyledi. Özbey, hücrelerin boşaltılması için cezaevi yönetimine dilekçe verdiklerini, ancak kabul edilmediğini belirtti. Silivri Cezaevi Kampusu önünde gazetecilere açıklama yapan avukat Özbey, “Dilekçemiz savcılık kanalıyla gönderilmesi istemiyle kabul edilmedi. Bu uygulama lağımdan çıkan uygulamadır. Türk hukukunun uygulaması değil, kanalizasyon uygulamasıdır. Şu an lağımın içinde yaşanmaktadır. Doğu Perinçek’in deyişiyle ‘Köpek bile bağlasanız durmayacak’ hücrelerdedirler. Hücreler de lağım suyu altında ve geceyi pislik içinde geçirdiler” dedi.

15 Mart 2011
 
 
 
 

 

  Mustafa Balbay'la 'Zulümdar' üzerine 

Cumhuriyet gazetesi yazarı ve eski Ankara Temsilcisi, gazeteci, sanık Mustafa Balbay, İkinci Ergenekon soruşturması kapsamında bugün itibarıyla 812 gündür tutuklu, 88 gündür de hücrede tek başına...

 

31 Mayıs 2011
 

 

Gamze Akdemir

Cumhuriyet / Kitap- Hapishanede bulunduğu sürede yazdığı Sivil Toplama Kampı-Zulümhane ve Düşünüyorum Öyleyse Sanığım-Zulümname adlı büyük yankılar uyandıran kitaplarına bir yenisini daha ekledi Balbay. Silivri Üçlemesinin son kitabı Zulümdar, bir roman. Kurgusal yani! Romanda yer alan kişiler ve kurumlar gerçeğin ta kendisi referans alınarak yaratılmış. Dediği gibi belki de kitabı okuyunca gerçeğe siz kendiniz ulaşacaksınız. Röportaj tekniklerini hem bilerek ve isteyerek hem de istemeyerek de olsa bozan bir röportaj birazdan okuyacağınız. Parmaklıklar arasında uzattılar ona sorularımın olduğu kâğıdı, o da parmaklıklar arasından teslim etti yanıtlarını. Siyasete son hız hazırlanıyor ve umudunu hep ama hep diri tutuyor. Bu arada Mustafa ağabeyin hepinize selamı var! Mustafa Balbay, romanı Zulümdar'ı anlattı.


-Hatırladınız mı Mustafa ağabey, bana sözünüz vardı, röportaj yapacaktık? Siz içeri alınmadan birkaç gün önceydi, fotoğraflar da çekilmiştik o gün, ne kadar neşeliydik, ne kadar aydınlık bir gündü. Kısmete bakın, röportajı siz neredeyken yapıyoruz. Bu arada bir söz daha istiyorum sizden çıkınca ilk iş bir röportaj daha yapacağız tamam mı?

- Söz, çıkınca bir röportaj daha yapacağız. O zaman yazdıklarımızdan çok yazacaklarımız için konuşuruz. Çünkü yazdığım her kitap yazmak istediğim kitap sayısını arttırıyor. Bu yıl Evliya Çelebi'nin doğumunun 400'üncü yılı. Heybesinde büyüdüğün Çelebi'ye yeni ya da yenilenmiş bir gezi kitabı sunamadım diye kendimi suçlu hissediyorum.

'Bu iktidarın iki değil çok yüzü var'

- Mustafa ağabey bu soruyu okuyunca diyeceksin ki eminim okuyanlar da öyle düşünecek bu nasıl bir röportaj, bu nasıl bir soru? Çünkü bu kitap ezberleri bozuyor o nedenle ben de röportaj tekniğinin ezberlerini bozacağım. En azından bu soruda böyle yapacağım. Ona 'Hepbaşkan' denildi' Bitirdi, tüketti, ele geçirdi, kendileştirdi' Ya hep ya hiçti' Ortası yoktu' Başkandı, eşbaşkandı, Hepbaşkandı' Kalbi duygularla bağlı danışmanlarınca günde beş vakit tapınılırdı' Hepbaşkan Ceza Yasası'nı paşa paşa çıkarttırmıştı' Delil ve Dava Üretim Merkezi'nin (DEDÜM) neredeyse kurdelesini kesecekti de zor durdurdular denilse yeridir' Hedefi devleti, hükümetin emrine almak ama mutlaka almaktı' Öyle ki projeler bekliyor sevenlerinden bu uğurda! Fikri sabit; 'Devlet hükümetin emrine girecek!' O kadar! Süper danışmanı, dünyadaki süper güçlerin de her daim yanaşması Süperdanış'ın da arz ettiği gibi en elzem aracı besbelli; Demokrasi' Pardon 'İleri Demokrasi'' Ne güzel yönetimdir! Ele geçir dur! Ha bu arada din de var tabii ama onu şimdilik geç bir kalem! Yani geçme de bir süre dursun kenarda! Demokrasi daha sıkı işliyor ve çabuk çözüm sağlıyor çünkü' Üstüne bir Demokrasi Tanrısı yaratmak bu koşullarda hiç de zor değil' Susan susana, korkan korkana, tırsan tırsana! Ne olacak, yürrüüü kim tutar seni? Sonsuz iktidarın seni bekliyor! Medyayı ele geçirirsin, muhalifin nefesini kesersin, milleti bir iki azarlar höt zöt edersin, yandaşından zengin bir zümre yaratırsın, çıldırırsın da çıldırırsın' Gençler uyuyor zaten, bir ellerinde cep telefonu, bir ellerinde bilgisayar oyunları umurlarında mı dünya! Sınavları hiiiç merak etme hem de hiiçç, o iş tamamdır, pirinç ayıklar gibi ayıklıyor sistem çürükleri! Geleceğimiz gençlerimizmiş! Pöh! Memurun iflahı zaten kesik! İşçi coplanmaktan bitap! Aydını ya hapiste ya zaten yandaşımız! Bu koşullarda adama yuh demez de ne derler ele geçirmezse memleketi. Koşullar uygun hale getirildi, millet bezdirildi, fasılalarla sırtımız da sıvazlanıyor büyük biraderlerce, paramızı da kesmiyorlar, ayrıca tüccar er kişileriz, para kazanmakta ustayız, daha ne? Sen devrim adamısın Hepbaşkan, devrim adamı! Rengi ne turuncu, kumaşı ne kadife' Senin devrimin 'geçmişi temizliyoruz, devleti çetelerden arındırıyoruz, toplumu kaosa sürüklemek isteyenleri etkisizleştiriyoruz, kurumlardaki hastalıklı yapıları açıklıyoruz' hareketinden mütevellit bir kıyamet provası! Bak gör nasıl tıkır tıkır işliyor! Neredeyse hemen herkesi attık içeri korkarım yakında adam kalmayacak, bizimkilerden de alacağız birer ikişer! Davamızın kuralı malum 'kuralsızlık'... Davamıza halel getirmeye niyetlenenlerin tepesine çökecek özel yetkililer, özel yasalar, tabii delillerimiz de var! Siz bizi ne sandınız? Dersimize iyi çalıştık biz hem de çok iyi çalıştık! Sıfır hatacıyız! Polisimiz, savcımız, yargıcımız, tetikçimiz bol bizim, ayarladık herhalde!

Yaratıveririz bir örgüt şöyle en hayalisinden! Atarız içine milleti, bulandırırız mideleri, karıştırırız kafaları, artık muhaliften muhalif beğen, kurumlardan kurum! Maşallah sayıları da az değil hani yani daha çoook işimize yarar bu efsane' Suç üretmede üstümüze yoktur ne ki alışığız! Bilgisayarın tuşuna dokunsun, telefonu bir kez açıversin tamamdır! Gavurun icadı ne de çok işimize yaradı meret! Atfedeceğin suçu iyi seçmekte bütün mesele' Artık kasete mi çekersin, harddiskine mi balıklama dalarsın, bulursun bir falsosunu illa ki! Hedef kişinin kurumunu da al içeri külliyen ki iş sağlam olsun, mutlaka çıksın bir şeyler, çıkmazsa da çıksın yani! Anlamam öyle ya da böyle çıkacak! Çıkartacaksın! İşi o kadar büyüteceğiz ki millet sinecek illa ki! Bu lafı da çok severiz biz 'illa ki'' Yargı aşaması evet biraz sancılı da olsa hizaya getirilecek sonra da düğmeye bastın mıydı listene göre yani kafana göre toto oyna dur tutukluluk sürelerinde' Hele bir tanesi var ki çok sesi çıkıyor bu aralar, milleti uyandırıyor, ilk önce ondan başlamalı, onu derdest ettin mi tamamdır!

Biz gelecek tepkileri de hesaplıyoruz aslanım! O işin kaymak tarafı, ülkeyi tam da getirmek istediğimiz kıvama getireceğiz işte böyle böyle, bölüne parçalaya, korka sindire, mideleri bulandıra bulandıra anladın mı? Kurumlar önemli tekrar söylüyorum sadece yargıyla olmaz tabi yargı en önce, 'yetmez, ama evet'' de sonrası da gelmeli' İşte sendika, meslek odası, dernek, vakıf, yurt, üniversite, lise, belediye, medya, fabrika, atölye, kahve, düğün, cenaze, sanatçı, futbol kulübü, kaldırım, sinema salonları, sınavlar, mahalle, ev, hastane hepsi elden geçecek, her kesim ehlileştirilecek, direnenler önce itibarsızlaştırılacak sonra derdest edilecek! İçerde dirensinler bakalım, ne gam zaten çoğu bir şekilde kuyruğu titretiyor' Titretmeden üç beş gün önce salıverirsin olur biter' Elimizde kalmamış olur! Ezberleri bozacağız birer birer, önce telefondan korkacaklar, sonra bilgisayardan, geceyarısı baskınlarından, akılları uçacak giderek, düşünmekten de korktular mı tamamdır! Muhbirlerini unutmayacaksın tabii ki' Besleyeceksin önce' Tok tutacaksın çevreni' Helal vatandaştır onlar' Uzun süredir ayıklanıyorlar artık kim kimdir biliyoruz, bizden olanı da olmayanı da' Öyle garantili gidiyoruz yani' Ordu mu? Kâğıttan kaplan aslanım! Komutanları bile aldık içeri daha ne olsun, hepsini değil tabii 'bazılarını'' Ordu da bıktı, el koysa koyamıyor, el koymazsa yerin dibine geçiyor! Ah bir el koysa da oyumuz tavan yapsa! Ama yok o kadar da aptal değiller canım! Halk da askere köpürüyor yavaştan yavaştan' Ha şöyleee! Milletin yarısı bize karşı, oy vermedi namussuzlar! Ama bölük pörçükler Allahtan' Solu da sağı da' Kâbe biziz, merkez biziz, biz hepsine yeteriz inşaallaah! Hepbaşkanım siizzz ki yedi cihana kafa tutmuş, maşallaah dize getirmiş, esmiş gürlemiş hizaya sokmuş adamsınız, dünya da bizden yana yoksa zaten şu an bunları konuşuyor olamazdık takdir edersiniz!

Çatmayın kaşlarınızı Hepbaşkanım süppperr güçler yanımızda olmasa olur muyduk Şah, Padişah! Her açmazımızda lehimize fetvalar verivermediler mi kıtalarından' Üye alacakları yok birliklerine ama az havuçlarını yedirmedik mi bu millete? E yiğidi öldür havucunu ye ama hakkını yeme demişler' Mustafa ağabey öncelikle benim romandan anladığım budur! Şimdi de siz getirin devamını neler eklersiniz romanınızın rotasına dair?

- İnanamıyorum. Ben kitabın arka kapağında, 'belki de kitabı okuyunca gerçeğe siz, kendiniz ulaşacaksınız' derken bu kadar da gerçekçi bir gerçek düşünmemiştim. Bu soru beni çok sevindirdi ve rahatlattı. Demek ki, Zulümdar'da gerçeğe giden yolu iyi tarif etmişim. Devamını okur getirir diye düşünmüştüm. Aynen öyle olmuş. Kitapta sözünü ettiğim ülkede öyle yönetim becerileriyle dolu bir iktidar var ki şapkadan tavşan çıkaran sihirbazlar yanında acemi kalır. Bu iktidarı sadece bir yüzünü ele alarak anlatmak çok zor. Çok yüzü olan bir iktidar. Sadece iki yüzü yok! Senin özetinden sonra daha bir cesaretle söylüyorum, romanı okuyanlar birden fazla sonuç ve gerçekler dizisi çıkaracaklar. Dini kullanıp iktidara gelmek, sonra da demokrasiyi kullanıp tanrılaşmayı denemek herkesin harcı değil.

'Okur mevcudu zorlasın istedim'

- Ülke hassasiyetlerini içinde hissetmeyenlerin öyküsü bu' İktidarlarını bütün, toplumu parçalı ve bu parçaları sizin de romanınızda imlediğiniz gibi birbirlerine sırtları dönük tutanların öyküsü' İçlerindekini tok, toplumu kendilerine muhtaç tutanların öyküsü' Vicdanları püripak! tutmayı her koşulda becerebilenlerin öyküsü' Zaptın ve rabtın öyküsü kuşkusuz' Sadece günümüzün değil geçmişimizin ve dünyanın geçmişinin de öyküsü' Uzak ve/veya yakın tarihin zulümdarlarının ve değişmeyen zulümlerinin öyküsü' Bilmezmiş gibi sormayı da gerektirir röportaj malum, o nedenle bilmezmiş gibi soracağım ben de; neden üçlemenin sonuncusu bir roman' ve 'Bu kitaptaki olaylar gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçek çok daha öte bir içerik taşımaktadır' ne demek?

- Üçlemenin birincisi Silivri Toplama Kampı-Zulümhane'de Ergenekon davasının iddianamesini irdeledim. Kendi savunmamı özetledim. Silivri Hapishanesi'nden anılara yer verdim. Tamamen bilgiye ve gözleme dayalıydı. İkinci kitap, Düşünüyorum O Halde Sanığım-Zulümhane'de birinci kitabın kurgusundan yola çıkarak her şeyi manzum bir dille anlattım. Türkçemizin uyak zenginliğini çok seviyorum. Ona burada da denemek istedim. Bu kitabı biraz da kişisel manifestom olarak hazırladım. Kendini çok kısa anlat deseler Zulümname'deki şu dizemi söylerim: 'Ben vatandan aldıklarımla değil, Vatana verdiklerimle doyarım.' Son kitap, geniş açlı bir yapıt olsun istedim. Bunun için en iyi anlatım yöntemi de roman. Bu tür romanlarda iki ana yöntem uygulanıyor. Birincisi, 'bu kitaptaki bütün olaylar kurgudur, gerçekle hiç ilgisi yoktur' dersiniz. İkincisi, 'bu kitap yaşanmış olayları içermektedir' dersiniz. Çok iddialı olmak istemem ama ben kendimce üçüncü bir yol seçtim. Gerçekleri anlatacaktım ama okurun mevcudu zorlamasını isteyecektim. Bu konudaki bütün eleştirilere açığım. Umarım başarmışımdır.

- Bir de artık sadece roman yazmaya mı izin var Mustafa Ağabey ben bunu da merak ediyorum?

- Hayır, bir insanın yazı yazmasını kimse sınırlayamaz. Ben bu üçlemeyi bir yıl önce Mayıs 2010'da bu şekilde tasarlayıp, bir yılda tamamlamayı hedeflemiştim. Üçüncü kitabı elime aldığım 5 Mayıs günü öptüm başıma koydum. Kendime de küçük bir aferim verdim!

'Disiplin özgürlüktür!'

- Romanın içinde ne önde ne geride ama varlığını hissettiren dış sesi kişileştirerek soracağım şimdi de' Öyle bir adam ki o dış ses, romandaki kuşkusuz tek ve gerçek kahraman' Başını hayatta eğemeyecek besbelli bu' Ha kolay mıdır? Nasıl olabilir ki? Ama'lar da yaşamış mıdır o kahraman' O kahramana memleket nasıl görünüyor'u yazarının dilinden dinlemeli? Neler hissettiğini anlatın? Enerjisinin düştüğü anlarda nasıl geliyor kendine? Nasıl tekrar ayağa kalkıyor, nasıl tekrar mücadeleye devam ediyor? Zihnini nasıl zinde tutar, tutuyor? Belli ki o da hapiste, nasıl umut aşılayabiliyor hâlâ içerden dışarıya? Zülumdarı nasıl sevindirmiyor o adam?

- O kişi her şeyden önce kendisiyle ve hayatla barışık. Sabah kalktığında havalandırmaya çıkıyor, 'Bak arkadaş, gökyüzü senin' diyor. Kendisine genellikle, 'arkadaş', 'kardeşim' ya da 'dostum' diyor. Benden duymuş olmayın ama, zaman zaman 'ulan' dediği de oluyor. Canı sıkıldığı anlar da oluyor. O tür zamanlarda can sıkıntısını atma telaşına girmiyor, kendisini biraz rahat bırakıyor, geçiyor. İçeride öğrenme ve üretme duygusunu ayrıca geliştirdi. Bu iki duygu deyim yerindeyse, esirevini eserevine çevriyor. Sevdiği sözlerden biri şu: Disiplin, özgürlüktür! Günlük yaşamı belli bir disipline koyunca bunun bir dizi meyvesi oluyor. 2B diye bir kural geliştirdi; beden ve beyin sağlığı. Günde 2 saat beden için spor. 7 saat de beyin için spor, yani, düşünmek, okumak, yazmak. Bunu başarabilen bir kişi, hiçbir zulümdara teslim olmaz.

'Hapishane çok iyi eğitim veren ve 24 saat süren bir okul'

- Mustafa Balbay olmak nasıl bir bedeldir ve nasıl bir miras? Duruşunuz, görüşünüz anlamında sormuyorum bunu onların değişmediğini elbette biliyorum sormak istediğim mesela hangi konularda hâlâ aynı Mustafa Balbay değilsiniz? Bu anlamda neler değişmiş (mi?) Bu 'yeni içerde' zaman nasıl geçiyor ağabey, neler yapıyorsunuz, nasıl yazıyorsunuz, varsa size tanınan olanaklar ne?

- Kimse hapishaneye girdiği gibi çıkmaz. Mutlak değişir. Bunun yönü çok önemli. Hapishane için bedeli özgürlükle ödenen ve çok iyi eğitim veren, derslerin 24 saat sürdüğü bir okul diyebilirim. Bütün duygularla sıfır noktasında yaşıyorsun. Mesele şu; o duygulara teslim mi olacaksın, onlarla barış içinde bir arada yaşayıp kalabalık bir 'duyguerkil' aile mi olacaksın. Acı, iyi arkadaşımdır. Çok da samimi değiliz ama, birbirimizi iyi anlıyoruz. Hasret, beni hiç bırakmaz. Nereye dönsem, karşımda. 'Kimseyi reddetmiyorsun, ben de burada kalmak istiyorum' deyince kadere de, 'Tamam' dedim, 'çek plastik bir sandalye, otur.' Sağlanan özel bir olanak yok. Hapishane neyse, o. Son aylar, siyasal yaşama hazırlıkla geçiyor.

'İlerde heryerekon edebiyatı doğarsa şaşmam!'

- Zulümdar neyin turnusol kâğıdı en çok? Ne tür insan manzaraları sunuyor? Öğretmeni, tüccarı, askerin yaşamlarına da minik öyküleri eşliğinde konuk oluyoruz okurken. Sonra Kaybetmez kardeşler de var' İçeri tıkılan polisler var, Fecemaat var bir de'

- O küçük küçük öykülerin tümü bütünün parçası. Aslında her biri ayrı roman konusu. Belki ilerde ayrıca yazılacak onlar. Bu anlamda yakın gelecekte bir 'Heryerekon edebiyatı' doğarsa şaşmamak gerekir. Olayın öylesine farklı boyutları var ki içine giren kaybolur, dışarıdan bakan ürker. Ben, içine girip dışarıdan bakmaya çalıştım. Bu ülkede iktidar sadece Heryerekon etrafında olanlarla da anlatılamazdı. O nedenle öteki alanlardan da en az Ergenekon hukuksuzluğu kadar önemli motifler koydum.

- 'Hepbaşkan'ın bir heykel için 'tez zamanda yıkıla' konuşmasının ardından devreye konan 'toplum parçalandı' tartışmasıyla öne çıkan endişe katmanlarını da sıralıyor romanın ana kişisi. Burada da dile getirir misiniz o kırık dökük bir mozaik halindeki endişe katmanlarını? Bir de romandaki Heryerekon örgütünün 'tostoparlak' bir tanımı var o tarifi de alabilir miyiz?

- Klasik bir tanım var ya; böl-parçala-yönet. Zulümdar'ın kahramanı Hepbaşkan bunu; böl-parçala-yok et, şeklinde uyguluyor. Hepbaşkana karşı çıkan kesimlerdeki bölünmeyi doğrusu karikatürize de etmeden olabildiğince gerçekçi anlatmaya çalıştım. Heryerekon ne yerde ne gökte. Bir numarası da belli değil son numarası da. Tarifi verip bağlayıcı olmak istemiyorum. Bakarsınız okur, başka tarifler geliştirir.

- 'Zulümdar', 'Herbaşkan'a neredeyse eşbaşkan bellediği medyaya da afili bir çakıyor deyim yerindeyse. Neler diyor mesela?

- Az önce her bölüm ayrı bir roman olabilir demiştim ya; medya da onlardan biri. Hepbaşkan, medyayı yüzde 99 bile değil yüzde 100 kendisini destekler konumda istiyor. Bir-iki muhalif kalabilir demeye hazırlanan danışmanlarına da, 'güzel bir tencere düşünün, her tarafı sağlam ama, dibinde küçük bir delik var. O tencere işe yarar mı, yaramaz' karşılığını veriyor.

'Ülke böyle yönetici görmedi!'

- Hepbaşkan'ı her fırsatta konuşturuyorsunuz, hani dış sesi bir dinlenmeye çekip' Romanda Hepbaşkan'la yapılan kurgusal söyleşiler de müthiş! Epey cart curt ediyor, kavramları ha babam çarpıtıyor ve seri halde ama ustaca saçmalıyor! Karşısındaki gazetecinin de hali duman! Sonra kitabın sonunda Süperdanış'ının tozunu silkelenmesiyle nihayetlenen bir diyaloglar zinciri var ki bu kadar olur! Değil mi? Neler söylersiniz bu konuda ve romanın psikolojik atmosferi konusunda?

- Her şeyden kendisine pay çıkaran, birbiriyle zıt ortamlara bile ustaca ayak uyduran, densiz denecek ölçüde çıkarcı kişiler için kullanılan şöyle bir deyim vardır: Kurtla bir olur, kuzuyu yer. Döner koyunla bir olur kuzuya ağlar. Bu söz çok güzel bir tariftir. romanda da kullandım zaten. Hepbaşkan'ın pek çok özelliğinden biri bu. En çok bu özelliğini vurgulamaya çalıştım. Aslında salt Hepbaşkan'ın bu psikolojisi üzerine bile ayrı roman yazılabilir. Ülke buna benzer yöneticiler gördü ama böylesini görmedi. Her hal ve şartta kendisini haklı gördüğü için mantığı da ona göre çalışıyor.

- Bir tek güce inanan ve Allah için ele de haylice geçiren Herbaşkan'ın yapmadığı ne kalmıştır ve onun için neyin gerisi teferruattır?

- Bir önceki soruyla birleştirerek yanıt vermek gerekirse Hepbaşkan ülkedeki her şeyi zapteder ama kendini zaptedemez. Bu yola girdiğiniz an sonu yoktur. Çok ihtiraslı siyasetçiler gördüm. Hepbaşkan gibisini görmedim. Makyavel, Hepbaşkan ve danışmanlarını tanısaydı bütün tezlerini gözden geçirir, yenilerdi.

'Kin ve intikama hiç yüz vermedim'

- Öfkeli bir roman değil Zulümdar, acıyor gibi de düpedüz roman kişisi Herbaşkan'a, 'Süperdanış'a, o taifeye' Değil mi?

- Aynen öyle. Hapisteki duygularla ilgili bir sorunu yanıtlarken her türlü duyguyla sıfır noktasındasın demiştim. Arada bir uğramak isteyen kin ve intikama hiç yüz vermedim. İçimde hiç o tür duygular yok. Bu sanırım romana da yansıdı. Hepbaşkan iktidarının sona ermesini elbette istiyorum. Onu sonraki söyleşide konuşuruz.

- Son soruda demokrasi inanca nasıl dönüştürülür diyor roman?

- Demokrasinin inanca dönüştürülmesi kanımca, tartışılacak bir kavram. Bu konuda çok da mütevazı olmayacağım; bence iktidarı, iktidar mantığını, Hepbaşkan'ın iktidardan gitmeme dayatmasını özetleyen bir kavram. Bir başka beklentim de kitabı okuyanların üretecekleri gerçekler.

Kaynak: http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=248934

Atatürk Köşesi ☪

Dernek:

Kameramizdan..

Tavsiyeler


Hayat PAYLAŞınca Güzel

Sitemize beğendinizmi?